Yeni yorum ekle

İslâm’da İlk Farz Kılınan İbadet: Namaz

 

Hz. Muhammed’e (s.a.s)  Allah’ın (cc) ilk vahyini “oku” emri ile getiren Cebrail aleyhisselâm, aynı gecenin sabahı tekrar geldi, Rasûlullah’a (s.a.s) abdest almayı ve namaz kılmayı öğretti. Müderris Tahirü’l-Mevlevi, risaletin ilk günü Cebrail aleyhisselâm’ın, Hz. Peygamber’e imam olarak Beyt-i Mükerrem civarında sabah namazını kıldırdığını nakleder. Peygamberimiz (sas) aynı gün akşam namazını Hatice (r.anhâ) annemizle beraber kılmış, ertesi gün bu cemaate Hz. Ali (ra) eklenmiştir.[1]

Ebû’l-A‘lâ el-Mevdudî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı adlı eserinde,“Peygamberlikten Sonra İlk Farz Olunan Şey: Namaz” başlığı altında konuyu şöyle temellendirir:

Taberî’nin ifadesiyle, Tevhid’in kabulü ve putların reddinden son­ra İslam şeriatına farz olarak giren ilk şey namazdı. İbn Hişâm’ın Hz. Âişe’den (r.anhâ) rivayetine göre, Rasûlullah’a (s.a.s) ilk farz olunan şey namazdı. Bu, ilk başta iki­şer rekât şeklinde idi. İmam Ahmed’in Zeyd b. Harise’den aktardığı bir hadise göre, Rasûlullah’a (sas) ilk vahiy indikten sonra Cebrail (as) kendisine gelerek abdest almasını öğ­retti. İbn Mâce ile Taberânî’de (el-Evsât) de, aynı hadis az bir değişiklikle nakledilir. Durum, İbn İshâk’ın şu açıklamasıyla vuzuha kavuşur: “Muhammed (sas) Mekke’nin yukarısında idi. Cebrail en güzel yüzü ve kokusuyla Rasûlullah’ın (sas) önüne çıktı ve şöyle dedi: ‘Ey Muhammed, Allah size selâm söyledi ve cinler ile insanlar için sizi rasûl tayin ettiğini size iletmemi emretti. Onun için, siz onları ‘Lâ ilâhe illallah’ sözüne davet edeceksiniz.’ Daha sonra ayağını yere vurdu. Oradan su fışkırmaya başladı. Cebrail o sudan abdest aldı ki Hz. Peygam­ber (sas) namaz kılabilmek için abdestin nasıl alındığını öğrenebilsin. Sonra Hz. Muhammed’in de (sas) kendisi gibi abdest almasını söyledi. Daha sonra Cebrail, Rasûlullah (sas) ile beraber dört secdeli iki rek’at na­maz kıldı. Bundan sonra Rasûlullah (sas) oraya Hz. Hatice’yi (r.anhâ) getir­di, ona abdest aldırdı ve onunla birlikte iki rek’at namaz kıldı.” İbn Hişâm, İbn Cerir ve İbn Kesir de bu olayı aynen naklederler.

İmam Ahmed, İbn Mâce, Taberânî (el-Evsat) ve diğerlerinin ifadesi­ne göre, Hz. Usâme b. Zeyd (ra) babası Hz. Zeyd bin Harise’ye dayanarak naklettiği hadiste; Rasûlullah’a (sas) vahyin gelmesinden sonra ilk ola­yın, Cebrail’in (as) kendisine abdest almayı öğretmesi olduğunu açıkla­mıştır. Cebrail daha sonra namaza kalktı ve Rasûlullah’ın da (sas) kendi­siyle namaz kılmasını istedi. Rasûlullah (sas) daha sonra eve geldi ve Hz. Hatice’ye hadiseyi anlattı. Hz. Hatice sevince boğuldu. Daha sonra Hz. Peygamber (sas) kendisinin abdest almasını istedi ve onu yanına alıp Cebrail’in öğrettiği gibi namaz kıldı. Bu, Kur’ân-ı Kerim’in ilk ayetlerinin Hz. Peygamber’e (sas) inişinden sonra yerine getirilen ilk farzdı. Galip ih­timal, bu olayın, Hira Mağarası’nda ilk vahy’in indiği günün gecesi meyda­na geldiği yolundadır. Bundan sonra Hz. Peygamber (sas) ile Hatice (r.anhâ) bir süre gizli olarak namaz kılmaya devam ettiler.[2]

Demek ki; Tevhid’in hakikatini insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilen Peygamberimizin (sas) ilk icraatı namaz olmuştur. Yani risaletin esası; insanlığı “Lâ ilâhe illallah, Muhammedü’r-Rasûlullah” kelime-i tayyibesine çağırmak, ilk uygulaması ise “Tevhîd eylemi” olan salâtı/namazı ikâme etmektir.

***

İlk Engellenen İbadet/Eylem: Namaz

Mevdudi’nin, İmam Ahmed, Taberî ve İbn Abdi’l-Berr’den aktardığı Afif el-Kindi’nin (ra) rivâyeti, Hz. Peygamber (sas) ile Hz Hatice (r.anhâ) ve Hz. Ali’nin (ra) çok geçmeden aleni olarak cemaatle namaz kıldıklarını ortaya koyar: Eş’as bin Kays’ın amcaoğlu olan Afif (ra), bu olayı şöyle anlatır:

“Abbas b. Abdulmuttalib benim eski dostumdu. Bir defasında Hac mevsiminde onunla Mina’da buluştum. Aradan fazla bir zaman geçme­den çok yakışıklı bir erkek gelip abdest aldı ve namaza kalktı. Daha sonra bir kadın geldi ve o da abdest alıp namaz kılmaya başladı. Da­ha sonra, henüz bulûğa ermemiş bir erkek çocuk geldi ve abdest alarak ilk erkeğin yanında durup namaz kılmaya başladı. Ben sordum:

-“Ey Abbas bunlar ne yapıyorlar? Bunlar hangi dine bağlıdırlar? Vallahi, ben böyle bir şey daha önce görmedim.” Abbas dedi ki:

-“Bu, benim kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib’dir. Allah’ın kendisini rasûl olarak tayin ettiğini iddia etmektedir. (Başka bir rivayete göre, o İran ile Bizans’ın hazinelerini talan edeceğini iddia etmektedir.) Küçük çocuk ise benim yeğenim, Ali b. Ebi Tâlib’dir. Bu çocuk da onların dinini kabul edip onlarla beraber hareket etmektedir. Kadın ise Muhammed‘in (sas) zevcesidir. O da kocasının dinini kabul etmiş ve ona itaat etmeye başla­mıştır.”

Afif el-Kindi (ra), Müslümanlığı kabul ettikten sonra devam­lı şöyle diyerek hayıflanırdı:

-”Keşke dördüncü Müslüman ben olsaydım.”[3]

Peygamberimizin (sas) namazlarını açıkça Kâbe civarında da kıldığı ve bu namazlarının engellendiği Kur’ân’dan anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi Alâk Sûresi’nin ilk beş ayetten sonraki bölümü yaklaşık bir yıl sonra (bazı rivayetlerde daha erken) Rasûlullah’a (sas) vahyedilmiştir. Sûre’nin 9-10. ayetleri şöyledir:

“Gördün mü, namaz kılmakta olan Kul’u (Muhammed’i) engelleyeni!”

İşte ilk namazı engellenen kul, Peygamberimiz (sas); engelleyen ise Ebû Cehil ve avanesidir. Böylece, Tevhid çağrısını reddedenlerin ilk engelledikleri şey de namaz olmuştur.  Zira Tevhid’in eyleme dönüşmüş biçimi olan namaz, mevcut “cahilî” sistemi ve yaşam biçimini reddedip yepyeni bir hayat tarzını ikâme etmek için atılan ilk adım anlamına geliyordu. Namazın engellenme sebebi de bu idi.

Tarihçiler Peygamberimizin (sas), Tevhid çağrısını kabul edip İslâm’la şereflenen herkese ilk emrettiği amelin namaz olduğunu aktarırlar. İman edenlere “Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız, namazı öyle kılınız.”[4] buyuran Peygamberimiz (sas), tarihin en muazzam değişimini namazla gerçekleştirmiştir.

İslâm’ın beş rüknü/esası içinde Tevhid’den sonra baş sırayı alan namaz, genel kabule göre, Mirac’a kadar sabah ve akşam olmak üzere iki vakitte kılınacak, Mirac’dan sonra ise beş vakit olarak eda edilecektir. Tahirü’l-Mevlevi, “Namazın başlangıçta ikişer rekât olmak üzere iki vakit kılındığını, sonra buna gece namazının ilave edildiğini, Mirac’da vaktin beşe çıkmasıyla gece namazı farzının kaldırıldığını” beyan eder.[5] Bu beş esastan zekât ve oruç, H. II. yılda, hac ise risaletin son yılında farz kılınacaktır. İslâmi hükümlerin birçoğu da Hicret’ten nice sonra gelecektir. Müminleri, bütün bu hükümleri, emir ve yasakları kabule ve uygulamaya hazır hale getiren amel ise, “Tevhid eylemi” namaz olacaktır.

***

Peygamberlerin İlk Eylemi: Namaz

Peygamberler tarihi incelenirse; Tevhîd inancının ilk olarak namaz’la eyleme döküldüğü görülür.

Yüce Rabbimiz, Mukaddes Tuva Vadisi’nde Hz. Musa’ya (as) peygamberlik görevini verdikten hemen sonra, ona ilk olarak namazı emretmiştir: “Beni hatırlamak için namaz kıl.” (Taha 20/14)

Hz. İsa (as), Meryem annemizin kucağında ilk konuştuğunda, “Rabbim yaşadığım sürece bana namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti.” (Meryem 19/31) buyurmuştur.

Hz. Şuayb (as) da, Tevhid mücadelesine, ilk icraat olarak “Tevhid eylemi” olan namazla başlamıştır. Kavmini, önce yalnız Allah’ı ilâh tanıyıp O’na kulluk etmeye çağırmış, sonra da işledikleri günahlara ve en büyük cürümleri olan vurgun ve soygun düzenine son vermelerini tavsiye etmiştir. Medyen ve Eyke halkının bu samimi çağrı ve nasihate verdikleri tepki gerçekten anlamlıdır:

“Ey Şuayb! Senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Sen ki, yumuşak huylu, akıllı birisin.” (Hûd 11/87)

Demek ki Hz. Şuayb’ın ilk namazı, onu sosyo-ekonomik hayata müdahale ederek sömürü düzenine başkaldırmaya sevk etmişti. İmanlarını namazla eyleme döken Hz. Şuayb (as) ve cemaati, etliye-sütlüye karışmayan, “bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın” diyen edilgen bireyler değil; aksine harama, fuhşa, ahlaksızlığa, çirkin ve iğrenç işlere bulaşmayıp onları ortadan kaldırmaya çalışan, iyiliği emredip kötülükten alıkoyarak hayata olumlu anlamda müdahale eden aktif şahsiyetler haline gelmişlerdi.

Acaba Hz. Şuayb’ın (as) kavmi, neden onun ilk namazını boy hedefi haline getirmişti?

Hz. Şuayb’ın namazı, hem onu, hem cemaatini, hem de halkını fahşâ ve münkerden alıkoyuyordu. Medyen ve Eykeliler Hz. Şuayb’ın (as) tebliğini, hayatındaki değişiklikleri ve kendi hayat tarzlarına müdahale gayretini doğrudan ilk namazıyla ilişkilendirmişlerdi. Onlar, kendilerini “atalar dini”nden ve sömürü sisteminden vazgeçmeye çağıran Şuayb’ın (as) hayatında belirgin bir değişiklik görmüşlerdi: cemaati ile birlikte omuz omuza kıldığı namaz… Şu halde; onu, kavmine karşı böyle davranmaya iten, hayatlarına karışmaya yönelten işte bu namazdı.

Peygamberimizin (sas) Tevhid mücadelesindeki ilk fiilî adımının namaz olduğunu söyledik: O’nun (sas) Medine’ye hicretinde ilk yaptığı iş de, Mescid-i Nebi’nin yerini tespit ve inşa etmek oldu. Zira İslâm Medeniyeti, Medine’de öncelikle “namaz merkezli” bir hayat tarzı olarak şekillenecekti. İslâm’ı kabul eden kabilelere ilk emredilen amel yine namaz oldu. Mesela Rasûlullah (s.), ilk valisi Muaz b. Cebel’i (ra) Yemen’e gönderirken önce onları Tevhid’e davet etmesini, bunu kabul ederlerse onlara namazı emretmesini, sonra da zekâtı ve İslâm’ın diğer esaslarını teklif etmesini söyledi.[6]

Rasûlullah’ın (sas) vefatından önceki son sözleri de şu oldu:

-“Namaza dikkat edin! Namaza dikkat edin! Namaza dikkat edin!”[7]

Özetle namaz, Müslüman birey ve toplumun inşasında öncelikli bir role sahiptir. Günümüz dünyasında da Müslüman, kişilikleri önce namazla inşa etmeli sonra diğer amellerle bu inşa sürecini tamamlamalıdır. Peygamberimizi doğru anlayıp sevmenin gereği, ilk önce O’nun gibi dosdoğru namaz kılmak ve değişimin merkezine namazı oturtmaktır. Şu ayet-i kerime bu değişimi işaret buyurur:

“Kitab’dan sana vahyedileni oku ve namazı ikâme et. Kuşkusuz namaz fahşâyı (iğrenç ahlaksızlıkları) ve münkeri (kötülükleri) engeller. En büyük zikir de yine odur…” (Ankebut 29/45)

***

“Namazsız Dinde Hayır Yoktur!”

Hicrî 9. yılda Tebük Seferi dönüşünde, İslâm’a girmek üzere Medine’ye bir heyet gönderen Sakif Kabilesi’nin, ön şart olarak ileri sürdüğü zekât/öşür vermeme, cihada gelmeme vb. tekliflerine “hayır” demeyen Peygamberimiz (sas), “namaz kılmayalım” teklifine net olarak şu cevabı verir:

“Sizden öşür alınmasın, siz cihada da çağrılmayın. Ama rükûsuz/namazsız dinde hayır yoktur.”[8]

Vehb ibn Münebbih anlatıyor: “Bey’at yaptıkları zaman Sakif’in durumu ne idi?” diye sordum. “Sadaka (zekât/vergi) vermemeyi, cihad etmemeyi şart koştular” dedi ve Rasûlullah’ın (sas):

“(Onlar gerçek manada Müslüman olunca, kendiliklerinden) zekât da verecekler, cihada da katılacaklar!”dediğini işittiğini söyledi.[9]  Nitekim ertesi yıl, zekâtı ilk veren kabile Sakif olacaktır…  

Sonuç: İslâm’da imandan sonra ilk farz kılınan ibadet namazdır. “İman eden kullarıma söyle: Namazı kılsınlar.” (İbrahim 14/31) âyetinde namaz, imanın ilk göstergesi sayılmıştır. Dosdoğru namaz kılan mümin, her seferinde yalnız Allah’a kul olma bilincini tazeleyerek gerçek özgürlüğe kavuşur. Günlük hayatın hızlı koşusu içinde Allah’ı, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarını unutan insan, günde beş kez kendini Allah’ın huzuruna çıkmaya çağıran ezanla kulluğunu tekrar tekrar hatırlayıp dirilir.

 

[1] Tahirü’l-Mevlevi (Olgun), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s. 24.

[2] Mevdudi, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı, çev: Ahmet Asrar, Pınar Yay., s.588-589’dan özetle.

[3] A.g.e., s. 589-590.

[4] Buharî, Ezân 18/60, Edeb 27; Ahmed, 5/53; Darimî, Salât 42.

[5] Tahirü’l-Mevlevi (Olgun), a.g.e., s. 24 (Mirac’tan önce nazil olan bazı âyetlerde beş vakit namaza işaret edilmesinden hareketle, bazı alimler beş vakit namazın Miraç’tan önce başladığı kanaatindedir).

[6] Buhâri, Zekât 1

[7] Ramuz el-Ehadis, 562/10. Ayrıca bkz: İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 17, s. 338.

[8] Ebû Dâvûd, Harac 25.

[9] Ebû Dâvûd, Harac 26.

Yazar: 
Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.