Hz Mariye (ra)’ye Sesleniş
İbrahim’in Annesi Hz. MARİYE (ra)
Bir mektupla değişti hayatın.
Bir gün bir elçi geldi Hicaz tarafından
Uzattı mühürlü yazıyı
Eğilip kalkmadan
“Allah’ın kulu ve Rasûlü Muhammed’den
Kıbt Milleti’nin büyüğü Mukavkıs’a,
Selam hidayete tabi olan ve
doğru yolu bulanlara.
Müslüman ol ki selamete eresin.
Böylece Allah, ecrini iki kat versin.
Şayet davetten kaçarsan,
Kıbt Kavmi’nin günahı boynuna olsun.”
Mukavkıs düşündü, düşündü
Ne reddetti ne kabul etti
Mektuba mektupla cevap verdi
Ve en değerli hediyelerini gönderdi
Mariye el-Kıbtî,
Hafn Köyü’nde başlayıp
saraya uzanan serüvenin
Medine’de devam edecekti
Hediye idin…
Dünyada O’na sevdirilen
üç şeyden biri idin.
Kız kardeşinle birlikte
kervana katıldığında
Nil’in rüzgârı azalıp
Mısır’ı ardına bıraktığında
sordun mu elçiye
havf ve recâ arasında?
Ey Medineli! Şehriniz nasıl bir yerdir,
var mıdır toprağa hayat veren Nil?
Sonra bizi götürdüğün Allah elçisi
nasıl biridir?
O, insanların en şereflisidir.
Özü sözü bir
Savaşta da barışta da
Herkes O’nu emin bilir.
Boyu ne uzun ne kısa
Heybetlidir oturduğunda
Yürürken yokuştan iner gibi
Saçı ne düz ne kıvırcık,
sanki dalgalı gibi.
Gözünün akı ak, karası kara
Harbe bir girdi mi gözü kara
Lakin ashabına pek merhametli
Hele hanımlara pek nazik pek şefkatli.
Biz cahiliyede birbirimizi yerdik
haramı- helali, öksüzü-yetimi
çiğner geçerdik.
Onunla başımız göğe erdi
Hata etsek de O bize,
rahmet ve tevazu kanadını gerdi.
Uzun bir yolculuk sonrası
Medine’ye varıldı
Konuklar, Harise b. Numan’ın evine alındı
Mariye Hâne-i Saadet’e katıldı.
Medine ne kadar farklı!
Ne saray var ne şaşalı hanüman
Ne Nil var ne Ehram
Hangileri köle hangileri efendi?
Yan yana duruyor, bir safta ikisi
Buralarda yaşamış mıdır acep
Mısırlı birisi?
…
Hacer ah Hacer!..
Mısır’dan gelen cariye
Verilmişti efendisine
Yavrusu İsmail ah İsmail!
Küçük bir bebek iken
bırakılmıştı kutsal Bekke’ye
Ayağının altında idi Zemzem
Hacer koşmuş, İsmail vurmuştu
Ana-oğul, Rabbin Beyti’ne komşu olmuştu
Mekke ah Mekke!..
Oraya bir girebilsek Mariye
Hacer gibi koşsak
İbrahim gibi putları kırsak
İsmail gibi Zemzem’e kansak
Mariye bu hikâyeyle teselli bulur
Değil mi ki Allah Hacer’i bırakmamış
Onu da yapayalnız bırakmaz.
Hacer, İbrahim’e;
İsmail, ümmete hediye
Kim bilir belki de…
…
Selma Hatun’u çağırın!
Ebû Râfi müjde için bekliyor
Sütanneler heyecanlı
Peygamber evladı minik İbrahim’i
emzirebilmek için yarışıyor.
Bir yavru bu kadar mı tatlı olur
Her öpüp koklayışta
cennet kokusu duyulur.
Dünya hayatının süsü, ukba’ya dua
Her bakışına şükür,
her gülüşüne can feda
Bol nimetin mihneti bol olur
Peygamberlerin imtihanı zor olur.
İki yaşına varmamıştı daha.
İbrahim hastalandı, Mariye telaşlandı.
Önce sarardı benzi.
Ateşi arttı, sıklaştı nefesi.
güzel gözleri kapandı,
Yana düştü minicik elleri.
…
Gözlerinden yaşlar döküldü.
Ağladı, ağladı Nebiler Nebisi.
Ya Rasûlallah sen de mi?!..
“İbrahim, senin ayrılığından dolayı çok mahzunuz
Göz ağlar kalp üzülür, bununla birlikte
Rabbimizi kızdıracak bir şey söylemeyiz.”
“İbrahim benim oğlumdur.
Onun iki sütannesi vardır
Süt müddetini,
Cennette tamamlayacaktır.”
İbrahim’i toprağa sakladıkları zaman
Gök karardı, bir acayip hâl oldu
Sanki güneş gözlerini kapadı,
Dünya ona perde oldu
Güneş, İbrahim’in ölümü üzerine tutuldu, dediler
Nebi’den hemen geldi ikaz:
Hayır! Güneş ve ay, Allah’ın ayetlerinden iki işarettirler
Mariye! Mısır’dan gelen cariye
Ümmü’l-Veled idin
Yavrunla bir kez daha hürriyete erdin
İbrahim’den sonra Efendin de vefat edince
inzivaya çekildin
Teslimiyet ve itaatin,
kavmine bereket oldu
Hatice’den sonra Peygamber evladına sahip olmak
sana nasib oldu.
İbrahim ve Mısır senden bize hatıra
Güzel okunan her Kur’ân’ın ardında
sana da saklı bir Fatiha.