Temizlik Dini
وعن أبي مَالِكٍ الْحَارِثِ بْنِ عَاصِم الأشْعريِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
" " الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَان...
Ebû Mâlik Hâris İbni Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Temizlik imanın yarısıdır…” (Müslim, Tahâret 1)
İnsanlığın ilk dini de son dini de İslâm’dır. Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem aleyhisselâm’dan son peygamber Hz. Muhammed aleyhisselâm’a kadar tarih boyunca gönderdiği bütün elçileri aracılığıyla insanlığı hep aynı dine davet etmiştir. Çünkü hakikat tektir. İçlerinde Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve son peygamber Hz. Muhammed’in de olduğu bütün Peygamberler (Allah’ın selâmı hepsinin üzerine olsun) insanları biricik tevhid dinine çağırmıştır. Teslimiyetin dini, barışın dini, hürriyetin dini ve kurtuluşun dini İslâm’a…
Bu din aynı zamanda temizlik dinidir. Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden olan “Kuddûs”[1] isminin aslı, dilbilimcilere göre, temizlik manasına gelen ”tahâret” ve “nezâhet” kelimeleriyle bağlantılıdır ve “her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak, her türlü kusurdan temiz olan” demektir. Sevgili Peygamberimiz (sas) bir Hadis-i Şerif’te, “Allah güzeldir, güzelliği sever; temizdir, temizliği sever; cömerttir, cömertliği sever.” buyurarak güzellik ve cömertlikle birlikte temiz olmayı da Yüce Allah’ın en önemli vasıfları arasında saymıştır.[2] Kuddûs ve tertemiz olmakla Kendisini niteleyen Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de, temizliği seven kullarından övgüyle söz etmiş ve Kendisinin böyle çok temizlenen kimseleri sevdiğini haber vermiştir.[3] “Şüphesiz ki Allah, tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.”[4]
İslâmiyet temizliğe o kadar önem vermiştir ki, onu, Cennet’e girmenin temel şartı olan imanın yarısı olarak kabul etmiştir. O iman da ancak sevgiye dayalı olursa kabul görür.[5] İmanın diğer yarısı da ancak bu temizliğin meydana getireceği elverişli ortamda yeşerip filizlenebilecek olan kalbe ve bedene ait güzel eylemlerle tamamlanır.
MANEVÎ TEMİZLİK
İslâm’ın teşvik ettiği temizlik, hem maddî hem de manevî temizliktir. Manevî temizlik olmadan maddî temizliğin bir önemi kalmaz. Hem gerçek anlamda maddi temizliği yerine getirenler de manevî temizliği önceleyenlerdir. Manevi temizlik ancak beden ülkesinin hükümdarı olan kalbin temizlenmesiyle sağlanabilir.
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de kalp temizliğinin sonsuz saadeti elde etmedeki büyük önemini bize, sürekli tekrarlanacak bir dua şeklinde şöylece öğretmiştir:
“(Allah’ım!) insanların dirilip huzuruna gelecekleri gün beni utandırma! O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah’a tertemiz bir kalp (kalb-i selîm) ile gelenler fayda bulurlar.”[6]
Peygamber Efendimiz (sas) de hadis-i şeriflerinde, “Şüphesiz ki Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. (Güzelliğinizi, çirkinliğinizi; zenginliğinizi, fakirliğinizi önemsemez.) Fakat O, sizin kalplerinize ve yaptıklarınıza bakar. (Kalbinizin temizliğine ve davranışlarınızın güzelliğine önem verir.) buyurmuştur.[7]
Yine Sevgili Peygamberimiz (sas), “İyi biliniz ki insan vücudunda bir et parçası vardır. Bu et parçası iyi olursa bütün vücut iyi olur. Bozuk olursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! Bu et parçası kalptir”[8] buyurmak suretiyle biyolojik kalple bir şekilde bağlantılı olarak manevî temizliğin önemini ve belirleyiciliğini vurgulamıştır. İslâm inanç sisteminde kalp, iyi ya da kötü niyetlerin ve duyguların merkezi kabul edilmiştir.
Allah’ın huzuruna tertemiz bir kalple çıkıp kurtuluşa ulaşabilmemiz için onu şirk (politeizm), riyâ, kibir, kin, öfke, hased, hırs ve cimrilik gibi manevî kirlerden temizlememiz gerekir. Kalbimiz bu kirlerden temizlendikçe orada tevhid, ihlâs (samimiyet), tevazu, sevgi, merhamet, empati, hoşgörü, kanaatkarlık ve cömertlik gibi iyilik tohumları ekebilmemiz için elverişli ortam meydana gelmiş olur.
Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de işlenen günahların kalbi paslandıracağını haber vermiştir.[9] Peygamber Efendimiz (sas) ise kalbin nasıl paslanacağını şu şekilde açıklamıştır:
“Kul bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta (leke) meydana gelir. Eğer o günahı terk ederek Allah’tan bağışlanma dilerse kalbi temizlenir ve parlar. Tekrar günaha döner (ve tövbe etmezse) kalbindeki lekeler çoğalır ve bu lekeler sonunda kalbi tamamen ele geçirir.”[10]
Sonuç olarak Rabbimizin huzuruna tertemiz bir kalple gelebilmemiz, büyük küçük demeden Allah’ın bize yasakladığı bütün kötülüklerden uzaklaşmamıza ve bütün emirlerine sımsıkı sarılmamıza bağlıdır.
AHİRETTE AFFEDİLMEYEN GÜNAHLAR: ŞİRK VE KUL HAKKI
Yüce Allah Kıyamet gününde şirk dışında bütün günahları (dilerse) affedeceğini haber vermiştir.[11] Çünkü günahlar içinde kalbe en ağır pas şirkten gelir. Allah’a, zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde ortaklık isnat etmek demek olan şirkin kalbe vereceği pas dünyada tövbe ile temizlenmezse ahirette mutlaka cehennemin is ve dumanının içine gömülecektir.
Hadis-i şeriflerde, şirk dışında Rabbimizin affetmeyeceği bildirilen başka bir günah çeşidi daha bildirilmiştir. O da kul hakkı doğuran ve insanlara karşı işlenmiş her türlü zulüm ve haksızlıklardır. Rabbimiz böyle günahları af yetkisini, maddi veya manevî olarak haksızlığa uğrayan kullarına devretmiştir. Kul hakkı o kadar önemlidir ki yere düşen kanının ilk damlasıyla birlikte bütün günahlarından arınan şehitler bile ondan muaf tutulmamıştır: “Şehidin, kul hakkı dışındaki bütün günahlarını Allah Teâlâ mağfiret eder.”[12]
Kul hakkı doğuran günahların affedilmesi başkalarının gönüllerini kırarak kendi yüreklerini paslandıranların, kırdıkları gönülleri onarmalarına ve açtıkları yaraları pansuman etmelerine bağlı kılınmıştır. Yani gönülleri bu günahların kirinden temizlemek için kul hakkının maddi ve manevi olarak ödenmesi yahut hak sahibinin bağışlaması şart koşulmuştur. Kul hakkı konusunda dünyada helâlleşilmezse kıyamet gününde kulları zorlu bir hesaplaşma beklemektedir.
Sevgili Peygamberimiz (sas) hadis-i şeriflerinde, “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin iyi amelleri varsa, yaptığı haksızlık miktarınca sevaplarından alınır (hak sâhibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir” buyurmuştur.[13]
Yine bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sormuştu. Onlar: “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir.” şeklinde cevap verdiler. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“–Şüphesiz ki ümmetimin müflisi şu kimsedir: Kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelir. Fakat şuna sövdüğü, buna zinâ isnâd edip iftirada bulunduğu, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü ve şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilir ve neticede cehenneme atılır.”[14]
MADDÎ TEMİZLİK
Her konuda orta yolu tercih eden İslâm dini tam anlamıyla bir denge dinidir. Dünya ve ahiret ile ruh ve beden arasında dengeli bir yola davet eden İslâm dini, maddiyât ve maneviyât arasında tam bir denge kurmuştur. Sadece maneviyâta önem verip maddî hayatı ihmal eden uzak doğu dinlerinden de bu yönüyle ayrılmış ve onlara üstünlük kurmuştur.
GÜNDE BEŞ DEFA SUYLA TEMİZLENME: ABDEST
İslâm dini dünyadaki başka hiçbir din ve felsefede görülmemiş bir şekilde manevî temizlikle birlikte maddî temizliğe önem vermiştir. Müslümanların günde beş defa yerine getirmekle yükümlü tutuldukları namaz ibadeti, belli uzuvların güzelce yıkanmasını gerektiren abdest alınmadan kabul olunmaz. Bu konuda Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın. Böylece abdest alın). Eğer cünüp olursanız (gusül yani boy abdesti alarak) temizlenin…”[15]
Sevgili Peygamberimiz Yüce Allah’ın kendisine verdiği Kur’ân’ı ve İslâm’ı genişçe açıklama yetkisiyle[16] abdestin mükemmel şeklini pratik olarak bizlere öğretmiştir. Buna göre abdestte farz olarak yapılması gereken temizliğin yanı sıra ağzın ve burnun suyla güzelce yıkanıp temizlenmesi ile kulak ve boynun da suyla ovulması sünnetleri ortaya konulmuştur. Bu konuda Rasûlullâh aleyhisselâm, “Muhakkak ki ağza ve buruna su çekmek peygamberlerin sünnetlerindendir”[17] buyurmuş ve ağzıyla burnunu üçer kez yıkamıştır.[18] Rasûlullâh aleyhisselâmın yıkanması gereken abdest uzuvlarından el, yüz ve kollarını üçer kez yıkayarak başını mesh ettiği ve şehadet parmağıyla kulağının içini, baş parmağıyla da dışını suyla ovduğu sonra da ayaklarını üç kez yıkayıp, “İşte abdest böyle alınır. Kim buna bir şey ekler veya eksiltirse (peygambere muhalefet etmesinden dolayı kendisine) kötülük ve haksızlık etmiş olur” buyurduğu nakledilmiştir. [19] Rasûlullâh aleyhisselâmın başını mesh ederken ensesinden başlayıp kulak arasından ön tarafa kadar boynunu da suyla ıslatıp ovduğu hadislerle sabit olmuştur.[20]
NUR ÜSTÜNE NUR
İslâm dininde bir kişi, abdesti bozulmadığı müddetçe aynı abdestle birden fazla namaz kılabilir. Bunun caiz olduğunu göstermek için Efendimiz aleyhisselâmın nadir de olsa böyle yaptığı olmuştur. Ne var ki Hz. Enes (ra)’in bildirdiğine göre Sevgili Peygamberimizin genel tutumu abdesti olsa da olmasa da; her namaz için abdest almaktı.[21] Sevgili Efendimiz abdest üzerine abdest almayı teşvik etmiş ve “Kim abdestli olduğu hâlde yeniden abdest alırsa, Allah Teâlâ bu sebeple kendisine on kat sevap yazar” buyurmuştur.[22]
İslâm dininde abdeste o kadar önem verilmiştir ki Sevgili Peygamberimiz abdestli uyumayı teşvik etmiş; abdest alıp sağ yanına dönerek belirli bir duayı okuyarak uyuyanın o gece ölürse İslâm yaratılışı üzere Rabbine kavuşacağını müjdelemiştir.[23] Yine Efendimiz aleyhisselâm, sünnete uygun bir şekilde güzelce abdest alarak tam bir huşuyla iki rekat namaz kılanları şöyle müjdelemiştir: “ Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa geçmiş günahları af olunur.”[24]
İslâm dininde abdeste bu derece büyük önem verilmesi ve abdestin sürekli teşvik edilmesi İslâm toplumlarında ideal iki büyük hassasiyetin doğması neticesini vermiştir: Abdestsiz yere basmamak ve abdestsiz çocuk emzirmemek.
Abdest maddî olduğundan daha çok manevî bir ibadet olarak kabul edilir. Çünkü sünnete uygun olarak alınacak güzel bir abdest, sabunun kirleri gidermesi gibi günahları vücuttan söker atar. Bu konuda Rasûl-i Ekrem (sas) şöyle buyurmuştur: “Kim abdestini alır da abdestini güzel yapar (hakkını verirse) günahları (abdest suyunun uzuvlarından akmasıyla birlikte) bedeninden çıkar gider. Hatta tırnaklarının altından bile çıkar.”[25]
GUSÜL (BOY ABDESTİ)
İslâmiyet’te, cünüp olan her bir kimsenin usûlüne uygun olarak yıkanıp gusül abdesti alması farzdır: “…Eğer cünüp olursanız (gusül yani boy abdesti alarak) temizlenin…”[26]
Bir Müslüman cünüp olmasa bile haftada en az bir defa yıkanmalıdır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ın her Müslüman üzerindeki hakkı, (en az) her yedi günde bir yıkanması, başını ve bedenini yıkamasıdır” buyurmuştur.[27] Peygamberimiz Müslümanların bu haftalık temizliği özellikle Cuma günü yapmalarını teşvik etmiştir: “Her Müslümanın Cuma günleri şunları yapması gerekir: Gusül (boy abdesti), güzel koku sürünme ve misvak kullanarak (dişleri temizleme)”[28]
HEP TEMİZ, TERTEMİZ
İslâm, her konuda olduğu gibi temizlik konusunda da hiçbir şeyi ihmâl etmemiştir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de, “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helâl ve temiz olanlarını yiyin”[29] buyurarak yemeklerimizin helâl ve temiz olmasını isterken; Allah’ın sevgili elçisi de sünnetinde, yemekten önce ve sonra ellerimizi yıkayarak ellerimizin temiz olmasını istemektedir: “Yemeğin bereketi hem yemekten önce hem de yemekten sonra elleri yıkamaktadır.”[30] “Elindeki yemek bulaşığını yıkamadan yatıp uyuyan kimse, şayet geceleyin başına bir kötülük gelirse, suçu başkasında değil, kendinde arasın.”[31]
İslâm’da özellikle diş temizliğine büyük önem verilmiştir. Sevgili Peygamberimiz, “Ümmetime zor geleceğinden endişe etmeseydim, onlara her namaz kıldıkları zaman misvak kullanarak (dişlerini temizlemelerini) emrederdim” buyurmuştur.[32] Başka bir hadisinde de bu tavsiyesi, “Onlara her abdest aldıkları zaman misvak kullanmalarını emrederdim” şeklinde geçmektedir.[33] Sevgili Peygamberimizin gece veya gündüz, uykudan uyandığı her zaman ayrıca abdest almadan önce mutlaka ağzını misvakla temizlediği nakledilmiştir.[34] Peygamberimiz, ağzını temiz tutması için kendisine, bu konuda âyet nazil olacağını düşünecek kadar uyarıda bulunulduğunu haber vermiştir.[35]
Modern tıbbın, birçok hastalığın kaynağını diş rahatsızlıklarında aradığı günümüzde İslâm’ın bu konudaki teşvikleri ne kadar değerlidir.
Yüce İslâm dini elbise ve çevre temizliğine de büyük önem vermiştir. Rabbimizin, Rasûlüne vahyettiği ilk âyetler arasında, “Elbiseni temiz tut”[36] emri de vardır. Sevgili Peygamberimizin, “Bir elbise giyinen onu temiz tutsun”[37] buyurduğu nakledilmiştir. İslâm’ın temel ibadeti olan namazın olmazsa olmaz şartlarından birisi “necasetten temizlik” yani vücudumuzun, elbisemizin ve namaz kıldığımız yerin kirlerden arınmış ve temiz olmasıdır. Peygamber Efendimiz, üzerinde kirli bir elbise gördüğü bir kimse için, “Bu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?”[38] buyurmuş; yine "Kimin saçı varsa, ona ikram etsin!"[39] buyurarak saç bakım ve temizliğini teşvik etmiştir. Peygamberimiz, “Evinizin çevresini temiz tutunuz”[40] buyurarak çevre temizliğine ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Herkes Peygamberlerinin emrine uyarak evinin çevresini temizlese bütün cadde ve sokaklar tertemiz olur.
Peygamber Efendimizin genel vücut temizliğiyle ilgili dikkat çekici yönlendirmeleri vardır. Bunlardan birisi şu hadistir: “Fıtrat (yani tabii olarak yapılması gereken temizlik) beştir veya şu beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıklardaki kılları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altı kılları yolmak ve bıyıkları kısaltmak.”[41]
Sevgili Peygamberimiz en mahrem konularda bile bizi eğiten biricik öğretmenimizdir. O bize tuvalet adabını dahi öğretmiş; tuvalette pisliklerin üzerimize bulaşmaması ve en güzel şekilde temizliğimizi gerçekleştirmemiz için uymamız gereken kuralları tek tek öğretmiştir.[42]
BAL ARISI GİBİ
Dinleri tarafından sürekli olarak maddî ve mânevî temizliğe yönlendirilen Müslümanlar, Peygamberleri tarafından harika bir benzetmeyle resmedilmiştir. Yazımıza bu hadis-i şerifle son veriyoruz:
“Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar .” [43]