KUR’AN…
KUR’AN, cemal ve celal bahirlerinin nurlu emvâcıdır. O’nun emvâcının her katresi hakiki cevherlerdir. O katrelerden bir tanesini yakalayan sonsuz ve gölgesiz bir saadete kavuşur.
KUR’AN, üç yüz bin altı yüz yirmi lambalı semavi bir avizedir. O’nun nuru cinnî ve insî şeytanların üflemeleriyle söndürülemez. Belki üfledikçe daha çok parlayacaktır.
KUR’AN’ın her bir ayeti ebedi bir cennettir. O cennetlerden feyizlenenler en bahtiyar mü’minlerdir.
KUR’AN indirilmeseydi benim gibi acizlerin halleri nice olurdu.
KUR’AN, İlahi in’amatın başlarındadır.
KUR’AN, izhar ettiği hakâiki ile güzel güzellikler sergilediği gibi sırlı sırlarının zinetlerine, derinliklerine ulaşıldıkça bunlardan ehl-i tefekkür, ehl-i kalb ve ehl-i zikir ne büyük haz alıyorlar. Bu müstesna hazzın bir benzeri ancak ebedi cennette ve mirac mülakatında yaşanır.
KUR’AN, her bir ayeti fehm olundukça müştak muhatabını terakki ettirir, tekemmül ettirir.
KUR’AN, manevi ve maddi, fani ve ebedi ihtiyaçlar için süratli fakat dengeli icmaller, tafsiller yapar.
KUR’AN’ın Levh-i Mahfuz-u İlahi’deki güzelliğini zaman gölgelemez ve soldurmaz.
KUR’AN’ın her bir ayeti, başta bismillah olarak muhtelif istidat sahipleri için, sülûk ederlerse visâle taşıyacak tariklerdir.
KUR’AN, seyyidina İSA aleyhisselam’ın da mürşididir.
KUR’AN’la, hükmeden hâkimin makarrı cennettir.
KUR’AN aynasında kendini görmeye çalışana görünen başkası değildir.