Bilgece Ölmek

 ﻋﻥﻋﺜﻣﺎﻥ (ر):قال رسول الله(صعم) :من مات وهو يعلم انه لا إله إلا الله دخل الجنة

Hz. Osman (ra)’dan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur.

“Kim Allah’tan başka ilah olmadığını bilerek ölürse cennete girer.”[1]

Sevgili Peygamberimiz (sas) bu hadisiyle bilinçli muvahhidler olarak yaşayıp ölmemizi istemektedir. Allah’ı karanlıkta ve el yordamıyla değil; bilginin aydınlığında birlemek ve bu imanla ölmek, ebedi saadet ve kurtuluşun biricik yoludur. Son nefesi tevhid şuuru üzere verebilmek için Allah’tan başka ilah olmadığı bilinciyle yaşamak lazımdır. Çünkü hadis-i şerifte; “Her kul, öldüğünde hangi hâl üzere bulunuyorsa ona göre diriltilecektir.’’[2] buyrulmuştur. Malumdur ki kulun ölürken bulunduğu hal, yaşarken bulunduğu halden farklı olmaz. Sevgili Peygamberimiz (sas), “Her neyi bilmek isterseniz öğrenin; ancak amel etmedikçe Allah size mükâfat vermeyecektir.”[3] buyurmuştur. Yine de en doğrusunu Allah bilir. 

Kur’ân-ı Kerim’de yüce Allah “…Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?…”[4] “…Kulları içinden ancak âlim olanlar Allah’a derin saygı duyarlar.”[5] buyurarak ilmin ve âlimin şanını yüceltmektedir. “Yaratan Rabbinin adıyla oku.”[6]“Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.”[7] âyetleriyle de bilinmesi gereken ilk şeyin tevhid ilmi olduğuna işaret etmektedir. “De ki; O Allah tektir.”[8] âyetiyle ise insanlara her ortamda tevhidi duyurmamız ve açıklamamız emredilmektedir. Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler!  Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınılması gerekiyorsa, öylece sakının ve ANCAK MÜSLÜMANLAR OLARAK ÖLÜN.”[9] buyruğuyla, hadisimizin dikkat çektiği konunun önemini farklı bir üslupla ortaya koymaktadır. Âyet-i kerimede, önce hakkıyla takva sahibi olmamız, sonra da ancak Müslüman olarak ölmemiz istenerek; İslâm üzere ölmenin Allah’ın emir ve yasaklarını gözeterek yaşamanın bir sonucu olduğuna işaret edilmiş olmaktadır.

Tevhid, o kadar büyük bir hakikattir ki sadece dört âyetten meydana geldiği halde tevhidin esaslarından en veciz bir şekilde bahsettiği için İhlâs sûresi, Kur’ân’ın üçte birine denk sayılmıştır.[10] Yine Allah’ın temel sıfatlarından bazılarını anlatan Bakara sûresinin 255. âyeti yani Âyete’l-Kürsi de Kur’ân’ın en büyük âyeti olarak bildirilmiştir.[11]Hadislerde, İsm-i A’zam’ın; yani duaların kendisiyle kabul olduğu Allah’ın en büyük isminin içinde yer aldığı bildirilen Bakara sûresinin 163. âyetiyle, Âl-i İmran sûresinin ilk iki âyetindeki ortak nokta tevhidin vurgulanmış olmasıdır.[12]Peygamber Efendimiz (sas)’in en önemli dua olarak nitelendirdiği[13] Enbiya sûresinin 87. âyetinde bildirilen Hz. Yunus (as)’un duası da tevhid ile başlayıp Allah’ı tenzih ile sürmekte ve hatayı itirafla son bulmaktadır. Yine, Peygamberimizin ve önceki bütün peygamberlerin söylediği en üstün söz olarak bildirilen,[14] “Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerike leh. Lehü’l-mülkü velehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’’:  “Allah’tan başka ilah yoktur. Tektir O! (Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde) Ortağı yoktur. Mülk (her şeyin sahipliği ve hâkimiyeti) O’nundur. Hamd (her türlü şükür ve övgü) O’nadır. O (cc), her şeye gücü yetendir.” sözü, tevhid vurgusuyla başlayıp, onun açılımı ve açıklaması mahiyetindeki ifadelerle devam etmektedir.

Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeği öyle önemli bir gerçektir ki Kur’ân’da, onun doğruluğuna bizzat Allah, melekleri ve ilim sahibi kulları, adaleti gözeterek şahitlikte bulunmaktadır.[15] Kıyamet gününde şefaat edecek kullar da Hakk’a bilerek şahitlik edenler olacaktır.[16]

Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, her ilah kendi yarattığını sevk ve idare etmek için alıp götürecek ve mutlaka diğer ilahlara üstün gelmeye çalışacak;[17]arşın sahibi olan Allah’a ulaşmak (ve kâinatın hâkimiyetini ele geçirmek) için çareler arayacaklardı.[18] Bunun sonucunda da yer ve gök fesada uğrayacak; bütün kâinat kaosa, düzensizliğe ve kargaşaya teslim olacaktı.[19] Hâlbuki Allah’ın yarattığı kâinatta eşsiz bir düzen ve uyum vardır. “…Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin…”[20] Artık modern bilim dahi Kur’ân’ın hakikatine teslim olmuş; evrendeki düzeni ve bilinçli tasarımı itirafa mecbur kalmıştır. [21]                                                                                                                                          

İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar geçen zaman diliminde birçok şey öğrenir. Ne var ki öğrendiği birçok bilgi arasında kendisine en faydalı bilginin hangisi olduğunu çoğu zaman kavrayamaz. Hâlbuki akıllıca bir düşünüş ve adil bir değerlendirme onu çabucak gerçeğe ulaştıracaktır. Şöyle ki; “Eğer bilginin şerefi bilinenden ileri geliyorsa hatırlamalıyız ki iman bilgisi; Allah’ı, O’nun Resûlü’nü ve dinini tanımayı konu edinmektedir. Aynı şekilde bir işin önemi, insanın ondan elde edeceği yararla yahut da onun vasıtasıyla emin olduğu tehlike ile orantılı ise yine bilinmelidir ki iman bilgisi, kişiye dünyada da âhirette de mutluluk ve kurtuluş bahşetmektir.”[22] İman bilgisinin esası, yüce Allah’ın bütün peygamberlere vahyettiği aynı ilahî buyrukla ifadesini bulmuştur: “Benden başka ilah yoktur. Onun için Bana ibadet edin.”[23] “Andolsun ki biz her millete Allah’a ibadet edin, tağuta[24] kulluktan kaçının diye (tebliğ yapması için) bir peygamber gönderdik.”[25]

Sevgili Peygamberimiz, yüzlerce hadisiyle tevhidin önemini ortaya koymaktadır. Bunları bir arada görmek isteyen kimse, herhangi bir hadis kitabının  ‘İman’ bölümüne müracaat edebilir. Bu hadislere göre, Allah’tan başka ilah yoktur, diyen ve bu iman üzere ölen herhangi bir kul[26], yine son sözü “La ilahe illallah’’olan kimse cennete girmeyi hak eder.[27] Ayrıca cehennemden kurtuluş için tevhid şehadeti yanı sıra, Hz. Muhammed aleyhisselâm’ın Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet etmek de şarttır.[28] Peygamber Efendimiz (sas) bu hususta, “Muhammed (sas)’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki Yahudi olsun Hıristiyan olsun bu ümmetten beni duyup da getirdiğim kitaba ve peygamberliğime iman etmeden ölen bir kimse mutlaka cehennemlik olur.’’[29] buyurmuştur. Resûlullah (sas) bir hadisinde, sonucu kesin olan iki şeyi izah ederken Allah’a bir şeyi ortak koşmuş olarak ölenin cehenneme gireceğini; Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenin ise cennete gireceğini bildirmiştir.[30] Açıklamaya çalıştığımız hadisimizde de bilinçli muvahhidler olarak ölenlerin cennetlik oldukları haber verilmiştir. Bütün bu hadisleri bir arada değerlendiren âlimlerimizin, bizi yanlışa düşmekten koruyan değerli görüşlerini İmam Nevevi (ra) şöyle açıklar: Bil ki ehl-i sünnet mezhebiyle, önceki ve sonraki âlimlerden hakikat ehlinin sahip olduğu görüş şudur: Muvahhid olarak ölen kimse her hâlükarda cennete girer.[31] İmam Nevevi (ra) bundan sonra, günahsız olan küçük çocukların, bulûğundan önce deli olmuş olanların, şirkten ve başka günahlardan sahih bir şekilde tövbe edip bir daha günah işlemeyenlerin doğrudan cennete gireceklerini söylemiştir. Büyük günah işleyip tövbesiz olarak ölen ehl-i tevhidin Allah’ın iradesine bağlı olarak ya Allah’ın affına mazhar olup doğrudan cennete girenlere katılacağını; ya da Allah’ın dilediği kadar cehennemde azap gördükten sonra cennete girdirileceğini haber vermektedir. O aynı şekilde, Tevhid üzere ölen hiçbir kimsenin günahkâr olsa bile cehennemde ebedi olarak kalmayacağını; kâfir olarak ölenlerin de iyilikleri bulunsa bile cennete giremeyeceğini ifade etmektedir.[32] Selef âlimlerimiz, tevhide şahitlik edenlerin ve bu ikrarla ölenlerin cennete girmesini ve cehennemden kurtulmasını ifade eden hadislerle ilgili çok ince yorumlar yapmışlardır:  Onlardan Said ibnü’l-Müseyyeb, sadece kelime-i tevhidi söyleyerek kurtulmanın; farzların, emir ve yasakların indirilmesinden önceki dönem için geçerli olduğunu ifade ederken; bir başka âlim de bu hadisleri, açıklanmaya muhtaç genel ifadeler olarak takdim eder. Ona göre kelime-i tevhidi söyleyenin kurtulması; ancak onun hakkını, gereğini ve farzlarını yerine getirmesiyle gerçekleşir.[33]                                                                  

Gerçek muvahhidler olabilmemiz için “ilah” kavramını çok iyi bilmemiz gerekir. Böylece kendimizi tevhid ehli sanırken farkına varmadan Allah’tan başka ilahlar edinip şirke düşmekten kurtulabiliriz.

İlah, sözlükte “ibadet edilen, en çok sevilen, hayranlık uyandırıp şaşkına çeviren, duyu organlarından gizlenmiş olan’’ gibi manalara gelir.[34] Kur’ân-ı Kerim’de ise çoğullarıyla beraber 147 defa geçen ‘’ilah’’kavramı,[35] Allah’tan başkalarına yakıştırılan ilahlık iddiasının sahteliği ortaya konarak ve yegâne gerçek ilah olan Allah’ın ilahlığı çeşitli açılardan ispatlanarak ele alınır. Bu bağlamda en çok üzerinde durulan husus ise Allah’ın her şeyin yaratıcısı[36] ve yöneticisi[37] olduğu; sahte ilahların ise hiçbir şey yaratamayacağı, zaten kendilerinin yaratılmış oldukları[38] ve kâinatın yönetilmesinde de en ufak bir müdahale gücüne sahip olmadıklarıdır.[39] O halde “…Yaratmak da emretmek de sadece Allah’a aittir…’’[40] Çünkü “O, gökte de ilah, yerde de ilahtır. (İlahlığı ve hâkimiyeti her yerde geçerlidir.) O, hüküm ve hikmet sahibi, her şeyi bilendir.”[41]

Kur’ân’da, Allah’tan başka varlıkları, Allah’ı sever gibi sevmenin onları ilah edinmek demek olduğu; müminlerin bu anlamda en çok Allah’ı sevdiği vurgulanmıştır.[42] 

Yine Kur’ân’a göre, Allah’ın emir ve yasaklarını bırakarak korktukları başka varlıklara itaat edenler onları ilah edinmiş olurlar.[43]

Kur’ân-ı Kerim’de, Yahudilerin Allah’ı bırakıp hahamlarını, Hıristiyanların da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rab edindiklerinden (onlara ibadet ettiklerinden) bahsedilir.[44] Bu konuda açıklama yapan Resûlullah: “Gerçi onlar (sizin anladığınız anlamda açıkça) haham ve rahiplerine ibadet etmiyorlardı. Fakat onlar (Allah’ın emirlerine aykırı olarak) bir şeyi haram kıldıklarında onu haram kabul ediyor, helal kıldıklarını da helal sayıyorlardı. (Böylece onları Rab ve İlah edinmiş, onlara ibadet etmiş oluyorlardı.)[45] buyurarak ilahlaştırmanın farklı bir şekline işaret etmektedir.

Yüce kitabımızda, “Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum”[46] buyrulmaktadır. Hüküm koymanın, helal ve haram tayin etmenin sadece Allah’ın hakkı olduğu, âyetlerde apaçıktır.[47] Bu, ilahlığın bir başka gereğidir. İnsanlar içinde bu manada kendi nefsini ilah edinenler olduğu gibi;[48] Allah’ın izin vermediği bir dini, insanlara kurallar olarak dayatıp ilahlığa kalkışanlar da vardır.[49] Allah’ın emrine aykırı kurallar ve yasaklar koyarak ilahlığa kalkışanlar, iyice küstahlaşarak suçu Allah’ın kaderine atmaya çalışırlar.[50] Oysa Allah şirke ve küfre razı olmaz.

Sonuç olarak, Allah’tan başka ilah olmadığını bilerek ölmek; en fazla O’nu severek, en çok O’ndan korkup O’na saygı duyarak ve O’nun emir ve yasaklarını baş tacı ederek yaşamaya bağlıdır.  

                                                                                                   



 

[1] Müslim, İman:10  No:135

[2] Müslim, Cennet:19 No:7161

[3] İbn Abdilber,Camiu’l-Beyani’l-İlm ve Fadlihi,Kahire 1975 shf.:244

[4] Zümer sûresi, 9.

[5] Fatır sûresi, 28.

[6] Alak sûresi, 1.

[7] Muhammed sûresi, 19.

[8] İhlas sûresi, 1.

[9] Âl-i İmran sûresi, 102.

[10] Buhari, Fezailu’l-Kur’an: 13 ; Muvatta,Kur’an: 17

[11] Müslim, Salatü’l-Müsafirin:44 No:1882

[12] Tirmizi, Deavat:65 ;İbn-i Mace,Dua:27

[13] Tirmizi, Deavat:82 ;Ahmed ,Müsned:1/170

[14] Tirnizi, Deavat:123 ; Muvatta,Kur’an:32

[15] Âl-i İmran sûresi, 18.

[16] Zuhruf sûresi, 86.

[17] Mü’minun sûresi, 91.

[18] İsra sûresi, 42.  

[19] Enbiya sûresi, 22.  

[20] Mülk sûresi, 3. / Ayrıca bkz.:Kaf sûresi, 6-7; A’la sûresi, 2-3.

[21] Bkz.: Harun Yahya,Evrenin Yaratılışı :61-77.Sayfalar

[22] Abdülmecid Zindani, İman (Risale yay.-2.baskı), s. 7ve8

[23] Enbiya sûresi, 25.

[24] Tağut:Allah’ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icat eden her varlıktır.(Muhammed İbn-i Cerir,Camiu’l-Beyan fi Tefsiru’l-Kur’an,Mısır 1324,cilt:3, shf.:13)

[25] Nahl sûresi, 36.

[26] Buharî, Libas: 23; Cenaiz:1 ;Müslim ,İman: 40 No: 268.

[27] Ebu Davud , Cenaiz:15-16 No:3116 ;Ahmed Müsned: 6/309-313-321

[28] Müslim, İman: 10 No: 141.

[29] Müslim, İman: 70 No: 384.

[30] Müslim, İman: 40 No: 265.

[31] İmam Nevevi ,el-Minhac Şerhu Sahihu Müslim, (18   Mücelled ve Fihrist), Beyrut, 1995, cilt:1 s. 165.

[32] İmam Nevevi , a.g.e. cilt:1 shf:165

[33] İmam Nevevi , a.g.e. cilt:1 shf:167

[34] er-Rağıb el-Isbehani, ‘’Müfredatü Elfazı’l-Kur’an’’, Thk.:Safvan Adnan Davudi (Tek cilt),Beyrut 2002 shf.:82- 83

[35] D.İ.A , ‘’İlah’’ maddesi,-Yusuf Şevki Yavuz,22.Cilt / 64. Sayfa

[36] Enam sûresi, 101-102 -Ra’d sûresi, 16 – Zümer sûresi, 62.

[37] Zümer sûresi, 5- 6; Neml sûresi, 60-64.

[38] Nahl sûresi, 20; Furkan: sûresi, 3; Ahkaf sûresi,:4 -5; Hac sûresi, 73.

[39] Kasas sûresi, 70 -72; Sebe sûresi, 22.

[40] Araf sûresi, 54.

[41] Zuhruf sûresi, 84.

[42] Bakara sûresi, 165.

[43] Nahl sûresi, 51- 52.

[44] Tevbe sûresi, 31.

[45] Tirmizi ,Tefsir: 10

[46] Şura sûresi, 10.

[47] Nisa sûresi, 59 , 60 ve 65;  Maide sûresi, 50; Yusuf sûresi, 40; Kasas sûresi, 88; Ahzab sûresi, 36; Tin sûresi, 8.

[48] Furkan sûresi, 43.

[49] Şura sûresi, 21.

[50] Nahl sûresi, 35.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.