Ahmed

Ahmed ism-i şerifi, Efendimizin (sas) Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen mübarek iki isminden birisidir. Peygamber Efendimiz (sas) kendi isimlerini saydığı meşhur hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben mukaffiyim (son peygamberim), ben hâşirim benden sonra haşr gelecek, araya başka bir peygamber girmeyecektir. Allah, insanları benim önümde haşredecektir. Ben tevbe ve rahmet peygamberiyim.[8]

Bir başka hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır: “ Ben atam İbrahim’in duası[9], İsa’nın kavmine müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. O, kendisinden bir nur çıktığını ve o nurun Şam’ın saraylarını aydınlattığını görmüştü. Peygamberlerin anneleri işte böyle rüyalar görürler.”[10]

Ahmed ismi حمد (hamd) fiil kökünden ism-i tafdildir. Ahmed’in iki anlamı vardır: Birincisi Allah’ı en çok öven, ikincisi de en çok methedilen kişi veya kullar arasında en çok övülen kişi anlamına gelir.[11] Ahmed, aynı kökten türemiş olmakla beraber O’nun diğer adları olan Muhammed ve Mahmud’dan daha anlamlı ve daha beliğdir. Çünkü her ikisi de yalnızca “övülmüş olma”yı ifade ettikleri halde, Ahmed isminde hem “övülme”, hem de “övme” anlamı bulunmaktadır.[12]

Ayette geçen ve “O’nun ismi Ahmed’dir.” şeklinde çevrilen kısmının doğru anlaşılabilmesi için “isim” kelimesi üzerinde de durulması gerekmektedir. Arap dilinde isim kelimesinin kullanıldığı üç anlamı da Saf suresi 6. ayetin tefsirinde dikkate almak uygun olur; bu anlamlar da şunlardır: a) Müsemmâ (bir adın ifade ettiği gerçek mana, içerik) b) İyi şöhret c) Özel ad.

Bu anlamlardan yola çıkarsak Hz. İsa, hem Rasûl-i Ekrem’in risâlet görevinin daha üstün olduğunu hem O’nun kendi döneminde ve sonraki dönemlerde hep hayırla anılacak bir şahsiyet olduğunu hem de O’nun özel adının (Muhammed) bu manaya geldiğini belirtmiş olmaktadır.[13]

Bugünkü mevcut İncillerde Ahmed isminin tam karşılığına rastlanmamaktadır. Çünkü bugün mevcut bulunan nüshalardan hiçbiri İsa (as) zamanında yazılmamıştır. Bunlar, tahrif edilmiş ve yüzlerce yıl sonra Hıristiyanların elindeki pek çok nüsha arasından kilisenin isteği doğrultusunda seçilmiş, birbirinden ayrı dört nüshadır. Bunların yukarıdaki müjdeyi ihtiva etmemesi Müslümanlar açısından durumu değiştirmez. Ancak Kitâb-ı Mukaddes’te “Paraklit” şeklinde bir isim bulunmaktadır ki bu ismin kelime anlamı Ahmed ve Muhammed isimlerindeki anlamı içermektedir.[14] Bazı erken dönem İslâm âlimleri ve zamanımız araştırmacıları Yuhanna’da geçen “faraklit” (Grekçe parekletos) kelimesinin, Hz. İsa’nın konuştuğu dil olan Ârâmîce’deki karşılığını araştırmışlar ve bu kelimenin Ahmed kelimesiyle anlamca örtüştüğü sonucuna ulaşmışlardır.[15]

Peygamber Efendimiz (sas) hicretin VI. yılında Bizans İmparatoru Herakliyus’a bir mektup göndererek onu İslâm’a davet etmiştir. Herakliyus’un, mektubu okuduktan sonra gösterdiği tepki ve söylediği sözler, Hz. İsa’nın vermiş olduğu müjdenin o günkü Hıristiyanlar tarafından bilindiğini göstermektedir: “Ben şehadet ederim ki O, Allah’ın Rasûlü’dür. Çünkü O, bizim İncil’de bulduğumuzdur. Ve O, Meryem oğlu İsa’nın müjdelediğidir. Allah’a yemin olsun ki eğer ben burada yönetici olmasaydım O’nun takunyalarını taşıyan ve O’na abdest aldıran bir kimse olmak isterdim.”[16]

Osmanlının büyük padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın Hz. Muhammed için yazdığı ve şefaat talebini belirttiği beyitlerle yazımıza son verelim.

Gitmesin nâm-ı şerifin bu dilimden dem-be-dem

Dertli gönlüme devadır can bulur ondan safâ,

Umaram her bir adın başka şefaat eyleye,

Ahmed ü Mahmud Ebu’l-Kasım Muhammed Mustafa (sas)