SEVDE bint ZEM’A Validemiz’e Sesleniş


Ezvâc-ı Tâhirâttan SEVDE bint ZEM’A VALİDEMİZ (ra)

 

Ambargo dün gibi sıcak…

Şi’b-i Ebî Tâlib kavruluyor.

Hz. Hatice’nin vefatı,

başları bir bir öne eğiyor.

 

Hüznün en derini Hâne-i Muhammed’de.

Eş, sırdaş, arkadaş, cana yoldaş,

Haticetü’l-Kübrâ uğurlanmakta.

Malı bitti, mülkü bitti.

Yorgunluğu, telaşı bitti.

Dâr-ı dünya, asil emaneti,

Dâr-ı ukbâya teslim etti.

Kureyş, neşesini kaybetti.

Güvenini, asaletini, sadakatini.

Kervan develerinin bile

ayakları gidiyor geri geri…

….

Peygamber hanesinin kapısı çalınır. Gelen Havle.

Ya Resûlallah! Bir hanım gerek bu eve.

Çekip çevirsin, annelik etsin şu gül yüzlere.

Bir hanım var. Habeş’ten döndü. Adı Sevde.

Analığı zâhir, gözü gibi bakar beş yetime.

Bîçâredir müşrik akrabaların elinde.

İmanına sadık. Kararlı. Bir an dönmez geriye.

Dilersen haber götüreyim,

Rızanızı alıp bu işle, ben de sevaba ereyim.

….

Sevde, güngörmüş; yaşı elliyi bulmuş.

Ağırbaşlı, düşünceli, vakarlı.

Yâ Resûlallah! Benim çocuklarım var.

Çocukların da gürültü patırtıları.

Seni rahatsız etmelerinden hayâ ederim.

Yoksa bu teklife seve seve “kabul” derim.

 

Rahmet Peygamberi “olsun” der.

Peygamber, baba gibidir ümmetine.

Kızlar, azatlılar, amca çocukları

yetişmedi mi bu hanede?

 

Müşrik akrabalar huzursuz…

Süheyl b. Amr öfkesinden

ellerini kemirmekte.

Ne yapsa, ne etse de

Yakınlarını bir bir

Muhammed’e teslim etmede.

 

Sevde bint Zem’a Vâlidemiz!

Yetimliğin burukluğunu kendi çocuklarında,

annesizliğin dayanılmaz acısını

Habîb’in goncalarında gördün.

Taradın mı Fâtımâ’nın saçlarını,

teselli ettin mi Ümmü Gülsüm’ü?

En derin anne şefkatiyle

sarıp kucakladın mı onları?

öptün mü teker teker gözlerinden;

Fâtımâ’nın, babasının boynuna dolanan kolları,

Senin de boynuna dolandı mı?

Annesinin hasretiyle,

ağladınız mı ikiniz birden?

….

Hicret…

Örümcek, ağını kurdu.

Güvercin, yuvasını düzeltti.

Sürâka’nın atı dörtnala.

Büreyde, sancağını sarmakta.

Dillerde Talea’l-Bedru,

Ranuna’da Cuma.

 

Medine, Efendisine kavuştu.

Şimdi sıra geride kalanlarda.

Resûl’ün ailesini getirmek üzere

Yola çıktı, Zeyd b. Harise.

Sevde Annemiz, Ümmü Gülsüm, Fâtımâ

Ümmü Eymen, Ümmü Ruman, Âişe ve Esma.

Hanımlar, çöl kumlarını incitmeden ilerliyor.

Çöl, yol olalı böyle kafile bilmiyor.

Mescid-i Nebî yanına iki oda ilave ediliyor.

Biri Sevde, diğeri Âişe ile şerefleniyor.

Âişe, gençliğin baharında; Sevde, analığın doruğunda.

Sevde, kızı gibi sever; Âişe “Ona benzeyebilsem.” der.

İleri yaşlarında “Bana taht-ı nikâh yeter;

sıram da odam da Âişe’nin olsun.” der.

 

Sevde Validemiz! Uhud’da yara saran ellerin,

ne çok sadaka verdi.

Fakirler, miskinler hep sizi gözetirdi.

Hükümler, önce sizde tecelli eder,

Hicap ayeti, önce sizi giydirirdi.

 

O’nu en yakın gören göz idiniz.

Sevincini, hüznünü, iffetini, izzetini

En iyi siz gözlediniz.

Yanında şakalaşır, tebessümünü izlerdiniz.

Sakalları ıslanana dek ağladığında

Bakışlarınızı ufka dikerdiniz.

…..

Hizmette kusur etmedin, en büyük vasfın itaat,

İsminin başında tâcdır Ezvâc-ı Tâhirât.

O’nunla şereflendin, O’nunla şereflendi kâinât,

Üzerinize olsun tahiyyat, tayyibât ve salevât…

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.