Elif ÖZER –
-Adem, çantam hazır mı?
-Evet EFENDİM.
-Şoföre haber verdin mi?
-Evet EFENDİM.
-Yarın İsviçre’ye gideceğim. Bavulum hazır olsun.
-Tamam EFENDİM.
Oh be! Sonunda çıkabildi Mümtaz Bey. Ev bana kaldı. Havası batsın. İsviçre’ye gidecekmiş. Biz memlekete bile gidemezken… Neyse. Koltuk da çok rahatmış, benim yatağımdan bile. Şu hizmetçiler de çok şımardı. HADLERİNİ BİLDİRMEK lazım. Uşaak! Sütlü kahve istiyorum. Kahvenin köpüğü yok denecek kadar az. Bahane hazır, “Sütlü kahve ancak bu kadar köpüklü olurmuş.” Geçen gün de künefe istemiştim. Neymiş efendim, “Künefe peyniri bulamamış da…” Nereden bulursa bulsun beni ilgilendirmez. Ben istiyorum. “ADEM BEY” istiyor. Çok yüz verdim bunlara çook… HADLERİNİ BİLDİRMEK lazım.
Dev ekranda sinema izlemek de bir başka canım. Adamlar sanki ekrandan fırlayıp gelecekler. İyi ki almışım şunu. Ooo şu arabanın güzelliğine bak! Tam bana göre. Değiştirmeyi düşünüyordum zaten. Neymiş markası?
Bahçe, çiçekler, havuz… Hava sıcak olsaydı da tadını çıkarsaydım. Neyse günler torbaya girmedi ya! Havuzun üzerini kapattırıp sıcak su versem kışın da kullanabilirim aslında. Güzel fikir! Hemen talimat vereyim yapsınlar. Ahmet Bey ziyarete gelecekti. O gelmeden bitirsinler. Ne hava olur ama! Yazlığın bahçesine de bir golf alanı inşa etsinler. Son zamanlarda çok moda.
Gardrobda kıyafetler ne kadar da azalmış. Şu göbeği yapınca… Yarınki tüm randevuları iptal edip alışverişe mi çıksam? Şu yatağa bak ya! Kuş tüyü mübarek… Kahvaltı da hazırdır herhalde. Yemek odasına ineyim artık. Kuş sütü de vardır inşallah. Yoksa kahvaltı yapamıyorum. Fena alıştım.
Oh, oh! Sofranın güzelliğine bak. Pastırma, sucuk, bal, börek, yumurta… Daha neler neler… Gümüş kaşıklar, kristal bardaklar… Bu portakal suyu yeni sıkılmamış mı ne? Nasıl yaparlar bunu bana? Özellikle bahçeye portakal ağacı diktirmiştim. “Sabah toplayıp taze taze sıkacaksınız.” diye kaç defa tembih ettiğimi bilmiyorum. Yine tembellik etmişler. Sofradaki dizayn da simetrik olmamış. Şu tabak ile bardağın açıları daha geniş olmalıydı. HADLERİNİ BİLDİRMEK lazım bu hizmetçilere… Niye yıpratıyorum ki kendimi? Bunları kovar, işini daha iyi yapan birilerini alırım. Paraya bakıyor bu işler.
-ADEM!
Aman Allah’ım! Bu ses de neyin nesi? MÜMTAZ BEY mi?
-ADEM! Neredesin? Bir kere de aradığımda hemen bulabilsem seni. Ne bu hal? Bu kıyafetler benim değil mi? Ne yapıyorsun sen? Yarım saattir telefon ediyorum; açmıyorsun. ADEM, HADDİNİ BİL!
-Pardon siz kimdiniz! Evimde ne arıyorsunuz!
EY ADEMOĞLU! Unutma ki:
“Göklerde ve yerde olanlar hep O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir. İlkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlayan O’dur ki bu, O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O’nundur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir. Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: ‘Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda, birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip) ortaklarınız var mı? İşte biz ayetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz.’ “ Rum Suresi 26-28
Sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şeyin, bize emanet verildiğini unutmadan Rabbimize kul olabilmek duasıyla…
Yeni yorum ekle