Namazgâhların en ihtişamlısı Kadırga'da

İstanbul’umuzun kadim zamandan beri yaşayan semtlerinin sayısı gittikçe azalıyor. Çeşitli sebeplerle şehir kabuk değiştiriyor. Sanayi bölgeleri, iş imkânları şehrin dışına açılmaya başlayınca doğal olarak yerleşim de bu aks etrafında toplanıyor. Eski yerleşim alanları yavaş yavaş terk ediliyor, zamanla yerlerini eğlence ve çöküntü yerleri alıyor. Aksaray, Laleli, kısmen Süleymaniye civarı, Taksim- Talimhane, Tarlabaşı farklılıkları olmakla beraber aynı kaderi, dönüşümü yaşayan semtlerimiz.

Bunun yanında Fatih-Sulukule gibi Beyoğlu-Tophane gibi sosyolojik bir açıklaması olmayan, bilinçli bir strateji doğrultusunda dönüştürülen-dönüştürülmeye çalışılan semtlerimiz de var elbette. Mahalle kültürünün en azından şekilsel manada hâlâ yaşadığını gözlemleyebileceğimiz semtlerden biri de kuşkusuz Kadırga’dır. Laleli tekstil piyasası, Gedik Paşa kunduracıları ve Sultan Ahmet otellerinin gölgesinde kalmış, kendi halinde sessiz, sakin bir semt. Aslında şöhreti pek büyüktür. Fakat sanayinin, ticaretin, alışveriş merkezlerinin kesiştiği yerlere uzaklığından olsa gerek, İstanbullunun pek gözlemleyemediği bir mekân. Elbette bir muhiti, semti bütün detaylarıyla dışarıdan gözlemleyerek yazmak kolay bir iş değildir. Hüner ister. Mesela geçtiğimiz günlerde Osman Akkuşak ağabey, Yenişafak gazetesindeki köşesini Kadırgalılara ayırmıştı. Yaklaşık 20 yılını Kadırga'da geçirmiş olan Osman Akkuşak Ağabey, bu yazısında semt kültürü ve komşuluk ilişkileri ile alakalı önemli bilgiler veriyor.

Biz buradaki birkaç tarihi mekân hakkında bilgi vermekle yetineceğiz.

Cami eksenli semtlere örnek

Bütün Osmanlı şehir yerleşmelerinde olduğu gibi burada da semt cami ekseninde şekilleniyor. Sultan Ahmet veya Çemberlitaş’tan aşağıya indiğinizde sizi meydandaki Bostancı Ali Camii selamlıyor. Hadikat-ül Cevâmi'de mescid hakkında şu bilgiler verilir: "Kadırga limanı kuzeyinde, banisi Bostancı başılardan Adduşşekür oğlu Ali Ağa'dır. Bu kitabı yazdığımız tarihte vakfının kâtibi olan Ahmet Efendi Üsküdar'da Valide-i Atik Camii'nin ruznâmecisi idi. Onda Karahisarî Ahmet Efendi'nin yazısı ile hicri 966 (M. 1558-1559) tarihinde yapıldığını gösteren vakfiyeyi gördük. Bu vakfiyede Şeyhül-İslâm Ebussuud Efendi'nin de imzası vardır. Ali Ağa'nın kabrinin nerede olduğu bilinmiyor. Şehit olduğu meşhurdur. Minberini Reis'ul-Küttab Samizâde Efendi koydurmuştur ki kabri bu mescidin mihrap duvarı önündedir. Civarındaki mektep ile hamamı, kabri Üsküp'te olan vezirlerden Yahya Paşa’nındır".

Caminin yanında Kadırga Spor Kulübü Derneği var. Hemen karşısında Polis karakolu, onun arkasında sahile doğru Kadırga Endüstri Meslek Lisesi, ilkokul ve KYK’nın bir yurdu bulunuyor. Bunların dışında bir çok gecekondu tarzı kimisi bahçeli evler dikkat çeken diğer unsurlar. Kadırga meydanı, çevresindeki bakkalı, manavı, muhallebicisi, çay ocağı ve balıkçı dükkânları ile tipik bir Anadolu köyünü hatırlatıyor.

Namazgâhların en ihtişamlısı Kadırga’da

Namazgâhlı meydan çeşmelerinin en güzel örneklerinden biri de Kadırga'dadır. Kadırga Meydan Parkı(Cinci Meydanı)’nda. 1779-80 yılında Sultan III. Ahmed’in kızı ve Sultan 1. Abdülhamit’in kız kardeşi olanEsma Sultan tarafından kocası Muhsinzade Mehmed Paşa’nın ruhunu şâd etmek maksadıyla yaptırılmış.Çeşmeli Namazgâh, o döneme hâkim olan barok üslûbunda inşa edilmiş ve süslenmiş. Çeşmenin üzerinde bulunan namazgâha 19 basamaklı merdivenle çıkılır, etrafı 76 santimetre yüksekliğinde bir korkulukla çevrilidir. Bezemeli niş köşeliklerinin üzerinde, dikdörtgen pano içinde altı beyitlik kitabe yer alır. Kitabeler, devirin ünlü şairi Tevfik Efendi tarafından kaleme alınmış. Her tarafı mermerle kaplı olan çeşmenin esas yüzünde dalgalı kemerli hücre içinde ayna taşı ve oturma yerli teknesi bulunuyor. Diğer iki yüzü sade mermerle kaplı ve buralara da birer kurnayla oturma yeri olan tekneler yerleştirilmiş. Çeşmenin dört köşesi de yuvarlak kemerli uzun nişlerle yumuşatılmış. Esas yüzüyle namazgâh merdiveninin arasındaki nişe bir kurnayla küçük, yuvarlak bir tekne konulmuş. Fatih Belediyesi tarafından tamiri yapılarak demir korkuluklarla korumaya alınmış.

Namazgâh çeşmesinden Aksaray yönüne ilerlerken yolun alt kısmında bir cami daha var: Behram Çavuş Camii. Kadırga Limanı Caddesi ile Kumluk Sokağı arasındadır. Sokullu Mehmet Paşa zamanında Başçavuş Behram Ağa tarafından 1595 - 1596 yıllarında yapılmış. Ancak büyük Hocapaşa yangınında tamamen yanan ve Dördüncü Ordu Müşîri Mustafa Tevfik Paşa tarafından 1881'de yeniden inşa edilen cami, son olarak 1957 yılında onarılmış.

Özbekler Tekkesi de burada

Kadırga’dan Sultan Ahmet meydanına doğru çıkarken yolun sağında Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ile karşılaşıyoruz. Şehit Mehmet Paşa yokuşunda bulunan ve cami ile külliyeden oluşan bu eser Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olarak gösteriliyor. Üç padişaha sadrazamlık yapan Sokullu Mehmet Paşa adına 1571’de muhterem eşleri tarafından yaptırılmış. Külliyenin giriş kapısı üzerine hak edilmiş “İlim talep etmek her Müslüman’a farzdır.” manasına gelen hadis-i şeriften nasipdar olmamız için dua ediyoruz.

Caminin önünde ve bakımsız halde bulunan çeşmenin yanında antik porfir sütundan dönüştürülmüş iki adet de sadaka taşı bulunmakta. Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin sol çaprazında Özbekler (Buhara) Tekkesiolarak tanınan yapı bulunuyor. 17. asırda Türkistan’dan gelen Nakşibendî tarikatına mensup seyyah dervişler ile hacı adaylarına mesken yeri olarak kurulmuş. Türkistan’dan Hacca gidecek olan Müslümanlar yola çıktıklarında önce İstanbul’a uğrayarak Eyüp Sultan’ı ve İslam âleminin halifesi olan Osmanlı hükümdarını ziyaret etmeyi bir görev saymışlar. Yapı günümüzde İstanbul Tasarım Merkezi olarak çeşitli kültürel ve sanatsal faaliyetlere ev sahipliği yapıyor.

Tasarım Merkezi'nin güvenlik görevlisi ile selamlaştık. Tekke hakkında bilgiler aldım. Mezar taşları ile ilgili olduğumu anlayınca sağ olsun daha bir yakınlık gösterdi. İç kısımlarda birkaç mezar taşını gösterdi. Kendisi de boş durmamış. Boş zamanlarında tekkede bulunan mezar taşlarının envanterini çıkarmış. Bir müddet Osmanlı Türkçesi eğitimi almış. Mezar taşlarının bir kısmını kendi okumuş. Okuyamadıklarını hocalarına okutmuş. Resimlerini çekmiş, altlarına yazılarını koyarak arşivlemiş. Ola ki merak edip bir soran olursa hemen dosyadan bilgi verebilsin diye.

Bu duruma ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz. Bir tarihi eserin korunması, ona sahip çıkılması öncelikle o mekânda bulunanların sorumluluğunda olmalı değil mi? Bu bilinç, farkındalık ve duyarlılık zinciri toplumun geniş katmanlarına doğru genişledikçe Allah'ın izni ile geleceğimizden de emin olabiliriz. Rabbim sayılarını artırsın…

Kaynak: Dünya Bizim

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.