Zalimler İçin Yaşasın Cehennem!
Çağdaş firavunlar Mısır’da alçakça ve de korkakça katliamlar yapıyor. İlk katliam 2013’ün Ramazan ayında bir sabah namazında Rablerinin divanına durmuş yiğitlere yapıldı. Bu katliamda 50’den fazla Müslüman kardeşimiz inşallah Cennet’e uçtu. Sonra Râbiatü’l-Adeviyye meydanında hunharca katledilen 200’ü aşkın kardeşimiz, Allah’ın izniyle oruçlarını cennet sofralarında açtı. Son olarak 14 Ağustos 2013 sabahı Siyonist uşağı katil Sisi’nin hayvandan aşağı canileri Müslümanlara canavarca saldırıp 3000’e yakın kardeşimizi şehid edip 10000’den fazlasını yaraladı. Şehid kardeşlerimiz Rableri yanında rızıklandırılıp Allah’ın lütfundan verilen nimetlerle sevinirken, İslâm ümmetinin payına utanç ve çaresizlik içinde onlara üzülmek düştü.
Mısır’da neler oluyordu? Bir aydan uzun bir süredir Mısır’ın meydanlarını kendilerine mesken seçen bu insanlar ne istiyordu? Onlar ki Ramazan ayı boyunca oruçlarını türlü yemeklerle donatılmış sahur ve iftar sofralarıyla rahat yuvalarında değil; kuru ekmek ve hurmayla Mısır meydanlarının betonlarında tutmayı seçmişlerdi. Yine onlar bayramı da eğlence mekânlarında değil, çoluk çocuklarıyla meydanlarda ve çadırlarda karşılamışlardı. Onlar el-İhvânü’l-Müslimîn; yani Müslüman Kardeşlerdi ve haklarını arıyorlardı.
El-İhvânü’l-Müslimîn, 80 küsür yıl önce Şehid Hasan el-Bennâ (rh.a) önderliğinde Mısır’da kurulmuştu. Müslüman Kardeşler, Mısır’ın İngiltere’den bağımsızlığı için çok mücadeleler verdi. Filistinin kurtarılması için de bizzat çarpışıp cihâd etti. Fakat bu kutlu hareketin asıl gayesi Mısır halkını ve bütün Ümmet-i Muhammed’i fikrî kölelikten kurtarıp yeniden gerçek İslâm’la buluşturmaktı. Şehid Hasan el-Bennâ (rh.a) İslâm’ı tarif ederken, “İslâm, hayatın bütün yönlerini kuşatan kapsamlı bir nizamdır.” diyordu. Yine o, temel prensiplerini, ”Gayemiz Allah, Önderimiz Rasûlullah, Anayasamız Kur’ân, Yolumuz cihâd, En büyük emelimiz Allah yolunda şehid olmaktır.” diyerek açıklıyordu.
Müslüman Kardeşler hareketi, insanların gönüllerinde çığ gibi büyüdü. Hiçbir zaman şiddete bulaşmayan ve insanlığın iyiliği için ortaya atılan bu insanlar, ışıktan rahatsız olan yarasa tabiatlı zalim tağutları rahatsız etti. 90 Seneye yaklaşan tarihinde, emperyalistlerin kuklası çağdaş firavunlar tarafından sürekli cinayetlerle, zindanlarla ve işkencelerle yok edilmeye çalışıldı. Kurucusu Hasan el-Bennâ (rh.a), Firavun Kral Faruk zamanında12 Şubat 1949’da arabasıyla evine dönerken hükümetin görevlendirdiği kirli eller tarafından kurşunlandı. Yanındaki arkadaşı oracıkta şehid edilirken, yaralanan büyük mürşid, hastanede ameliyat masasına uzandığında hastaneyi basan caniler tarafından ikinci kez suikaste uğradı ve şehid oldu. Allah şehadetlerini kabul eylesin.
Müslüman Kardeşler, Hasan el-Bennâ’dan (rh.a) sonra da bir çok zorlu imtihanlardan geçti. Özellikle Mısır’ın büyük Firavunlarından Cemal Abdünnasır zamanında binlerce üyesi zindanlara dolduruldu ve kadınlarla yaşlılar ayırt edilmeksizin işkencelere uğratıldılar. Büyük düşünür ve ilim adamları Seyyid Kutub ve Abdülkâdir Udeh gibi birçok kıymetli insan asılarak şehid edildi.
İşte bu günlere böyle gelindi. Cinayetlerle, zindanlarla, işkence ve idamlarla yok edilemeyen bu yiğit insanlar ilk serbest seçimlerde halkın gönlünden iktidara taşındı. Tabii ırkçı emperyalistler ve uşakları bunu bir türlü hazmedemedi. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin iktidardaki hareket alanı sürekli kısıtlanarak ve halk üzerinde suni baskılar üretilerek daha bir sene geçmeden darbe yapıldı. Mısır’ın 5000 yıllık tarihinde serbest seçimle gelen tek lideri iktidardan uzaklaştırılarak tutuklandı. Yakın tarihimizde 28 Şubat’ta Türkiye’de yapılanların bir benzeri sahneye konuldu. Fakat bu arada darbeci Sisi ve âvânesinin hiç hesaplayamadığı bir şey oldu. Müslümanlar evlerinde oturup darbeyi kabullenmedi; sokaklara çıkıp barışçıl eylemlerle şanlı bir direniş başlattı. Bir ayı aşkın bir süredir meydanlardan ayrılmayan Müslümanlar tarafından çevreye en küçük zarar verilmedi. Bir tek kişinin burnu kanatılmayıp bir tek cam çerçeve indirilmedi. Müslümanlar tek bir şey istiyordu. O da haklarının kendilerine iade edilip meşru cumhurbaşkanlarının tekrar görevine getirilmesi. Bu arada tutuklanan büyük lider Muhammed Mursi, kendisine yapılan ahlaksız teklifi yani meydanları boşaltması karşılığında serbest bırakılması teklifini onurluca reddetti. Zalimler kararlarını çoktan vermişti. İsrâil’in güvenliği, emperyalistlerin esenliği ve İslâm dünyasındaki diktatör uşakların selameti için Müslüman Kardeşler’in sahneden çekilmesi gerekiyordu ve bunun için gerekirse en vahşi metotlar uygulanacaktı. Ve sonunda cunta yönetimi kendi silahsız halkına karşı acımasız bir katliam başlattı. Siyonistlerin bile yapmaya çekindiği vahşeti bugün onların emriyle yerli uşakları yapıyor. Allah bütün zalimleri kahreylesin.
Peki, Müslümanlar bugün neden bu acıklı hâllere düştü? Neden Filistin’de, Arakan’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, Bangladeş’te, Mısır’da ve diğer tüm yerlerde Müslümanlar katliama uğruyor, kan ve gözyaşı döküyor. Bunun sebebi ve kurtuluş çaresi Peygamber Efendimizin (sas) bir Hadis-i Şerifinde çok güzel açıklanmıştır: Rasûlullah aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Milletlerin, obur kimselerin yemek tabağına üşüşüp birbirlerini davet etmeleri gibi üzerinize üşüşmeleri yakındır.” (Oradaki sahâbîlerden) birisi: “O gün azınlık olacağımızdan dolayı mı bu böyle olacak?” diye sordu. Rasûlullah aleyhisselâm, “Hâyır, aksine siz o gün kalabalık; fakat selin üzerindeki çer çöp gibi (dağınık ve bölük pörçük) olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma hissini alacak, sizin gönlünüze de (kendi seçiminiz yüzünden) vehn atacak” buyurdu. Yine bir adam, “Vehn nedir ey Allah’ın Rasûlü?” diye sorunca, “Vehn, dünyâyı sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyurdu.[1] Görüldüğü gibi bu gün İslâm dünyasının içine düştüğü perişanlığın, sömürünün ve vahşetin gerçek sebebi bizim bölük pörçük ve dağınık oluşumuzdur. Çare de yeniden İslâm’a dönüp İslâm birliğini kurmamızdır. Biz her ne zaman ümmetçe, “Lâ şarkıyye, Lâ garbiyye, İslâmiyye, İslâmiyye: Ne Doğu, Ne Batı, İslâm, İslâm!” dersek işte o gün kurtuluşumuz yakındır inşallah.
Son sözümüz, yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını sanan zalimlere. Yüce Allah buyuruyor: “…Zalimler, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini yakında bilecekler”[2]
“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Ancak onların azabını, korkudan gözlerinin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor… “[3]
Ve mücahid bir âlimin dilinden diyoruz ki: “ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM”