İyi, Güzel ve Kâmil İnsan Prof. Dr. Raşit Küçük
Prof. Dr. Ahmet YILDIRIM
Mevlânâ, iyi, güzel ve kâmil insan, ideal insan, toplumu îkaz ve irşâd edecek keyfiyetli insanın hasretiyle alâkalı olarak aşağıdaki hikâyeyi nakletmektedir.
“Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı çıktım. Kırlarda geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gördüm:
«–Bu gece karanlığında ne arıyorsun?» diye sordum.
Adam:
«–İnsan arıyorum.» diye cevap verdi.
Ona dedim ki:
«–Yazık! Boşuna yoruluyorsun… Ben yurdumu terk ettim de yine onu bulamadım. Git evine… Yat, rahatına bak. Nâfile arıyorsun, onu hiçbir yerde bulamayacaksın!»
Adamcağız acı acı baktı:
«–Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama yine de aramaktan zevk alıyorum! Onun hasreti bile bana zevk veriyor.» dedi.”
Mevlânâ insan arıyorum hasreti sadece kendi dönemine mahsus değil, aslında iyi, güzel ve kamil insana olan ihtiyaç ve arama her dönemde olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu hiçbir dönemde yoktur anlamına gelmemelidir. Her dönemde iyi, güzel ve kâmil insan vardır. İş onları bulup onlardan istifade edip iyi, güzel ve kâmil insan olma yolunda mesafe almak ve onlar gibi olabilmektir. Son zamanlarda bu tür insanların sayıları iyice azalmakta ve birer birer mihnet yurdunu terk edip esas yurtlarına urûc etmektedirler. Bunlardan biri de Prof. Dr. Raşik Küçük hocamızdır. O, 22 Kasım 2022 Salı günü dar-ı bekâya irtihal eyledi.
Raşit Küçük Hocamızla ilk defa 1990 yılında bir işim sebebiyle Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde görüştüm ve kendisini yakından tanıma fırsatı buldum. İşimden sonuç almasak ta işimin olması için iyi niyetini, hassasiyetini, yardım ve desteklerini gördüm. Onu ilk gördüğümde kalbinin güzelliği yüzüne yansımış kişi olarak hissettim. Daha sonra pek çok defa karşılaşmalarımız oldu. Onunla her karşılamalarımızda aynı hissiyatı müşahede ettim. Bu yüzdüm çok yakın ve uzun birlikteliğimiz olmasa da onu şahsiyet olarak ihlâslı, samimi, içten, güven veren, yüzünden tebessüm eksik olmayan, ikram etmeyi seven, halim, selim, vakarlı, sıcakkanlı, nezih, zarif ve nezaket sahibi biri olarak gördüm ve sevdim. Ona olan bu sevgim ve muhabbetim gıyabi de olsa her zaman artmış, canlı kalmış ve devam etmiştir. Layık olmasak da onun da bize karşı her zaman ve karşılaşmamızda hüsnü teveccühü olmuştur. İşte bu noktada haddimizi aşmış olsak ve onu daha tanıyan ve bilenler daha iyisini ve güzelini onun hakkında yazabilirler düşüncesi olsa da, hocamızın bu ve sayamadığımız güzel hasletleriyle bilelim ve tanıyalım diye ve onun hakkında bir şey yazmalıyım hissiyatı gönlüme düştü. Bu satırları bu hissiyatla kaleme almaya çalıştım. Bu meyanda hocamızın bazı hasletleri üzerinde durmaya çalışacağım.
Raşit Küçük Hocamızın hayatına baktığımızda hep Kur’ân ve Sünnetle şekillenmiş ilim ve amel esaslı olduğu ve böyle de devam ettiğini görüyoruz. Bu noktada dine ve dini emirlere son derece bağlı ve onlara göre hayatını tanzim etmeye meyyal ve bu bağlamda Hz. Peygamber’in (s.a) sünnetine son derece bağlı idi. O’nun sünnetini bütün yönleriyle kendi hayatına tatbik ederek yaşamaya ve sünnete bağlılıkta bulduğu huzuru bütün insanlığa da vermek için uğraştı. Rasûlullah’ı (s.a) örnek alma yönüyle onunla aynîleşme gayreti içinde olmuştur. Hocamıza göre Hz. Peygamberin sünnetinin sadece fert açısından değil cemiyet açısından da önem arz ettiğini ve onun sünnetinin fert ve toplum hayatının müşterekliğini artırması açısından sürekliliğini devam ettirdiğini dile getirmiştir.
Yine hocamızın hayatında zühd ve takvayı esas alan bir hayat tarzı hâkimdi. Raşit Küçük Hocamız “Allah bizi görüyor, her yaptığımızı biliyor, her sözümüzü duyuyor, her istediğimize vakıf oluyor” diye hesap edip amellerimizi işlememiz gerektiğini ve bunun İslam’da “takva mertebesi” olarak tavsif edildiğini takvanın ise Cenâb-ı Hakk’ın rızasına en uygun amellerle hayatı geçirmek olduğuna vurgu yapmıştır. Yine Müslümanın yaşayışıyla dış dünyaya kendisinin iman sahibi olması gerektiğini, bunun amellerine ve davranışlarına yansıması gerektiğini, bu davranışların sadece ibadetlerden ibaret olamayacağını, hayatın her alanını kulluk bilinciyle yerine getirmesi gerektiğine işaret etmiş, bu sebepten bütün işlerini Allah’ın rızasını gözeterek yapması gerektiğini şöyle izah etmiştir: “Bu o kadar önemli bir şeydir ki hangi işi yaparsak yapalım Ben öğretmensem sınıfta Allah’ın rızasını gözeteceğim. Tüccarsam Allah’ın rızasını gözeteceğim. Doktorsam Allah’ın rızasını gözeteceğim. Bir program yapıyorsam en iyisini yapmak için Allah’ın rızasını gözeteceğim”, anlayışla olmalıdır.
Yine hocamız sevgi ve muhabbet insanıdır. Bunu teorik olarak Sevgi Medeniyeti eseriyle ortaya koysa da, mütebessim çehresiyle her zaman karşılaştığı kimselere bunu bir davranış ve yaşayış hali olarak hissettirmiştir. O, bir konuşmasında “Gerçek bir medeniyetin temelinde “sevgi” vardır, “saygı” vardır, “kurbiyet” ve “takvâ” vardır, diye düşünüyorum. Bunların hangisini öne çıkarsak? diye endişe duymamak gerekir. Çünkü bunların hepsi son derece kıymetlidir,” der.
Yine hocamız cemiyet ve toplum insanıdır. Bu noktada onu derdi olan ve dert insanı olarak da tanımlayabiliriz. Hocamız, yerine göre bir öğretmen, bir eğitmen, kimi zaman bir yazar, kimi zaman bir dernek kurucusu, cami’de, vaaz eden, hutbede hutbe irad eden kimsedir. Kısacası o toplumda var olan her türlü insanın dertleri ve sıkıntılarıyla ilgilenen ve onları çözümü noktasında üzerine düşen ne yapması gerekiyorsa onları yapmaya çalışan kimse idi.
Yine hocamız sekinet, sulh, uzlaşma ve denge insanıdır. İnsanlar arasında çıkan problemlerin çözümünde, fikri, siyasi ve toplumsal görüşlerin uzlaştırılması noktasında itidal ve denge sahibi bir yönü vardı. Kavga etmeyen değerlerini özümsemiş şekilde sekinetle sorunların üzerine gider, kendine has derinliği ve kalitesiyle problemleri çözerdi. Vefat edince onu tanıyanlar “Raşit Hoca denge insanı idi. O da gitti…” demişlerdir.
Yine hocamız infak ve yardımsever bir insandı. Onunla ilgili anlatılanlara baktığımızda aldığı maaşının bir kısmını öğrencilere ve ihtiyaç sahiplerine verdiğini görmekteyiz. Bu da onun dünyaya ve dünya malına önem vermediğini bir göstergesi olarak da görülebilir.
Bu yazımızda hocamızla ilgili bazı hususları burada dile getirmeye çalıştık. Onları dile getirsek yine de onu tam anlatabildiğimizi söyleyemeyiz. Eksikleri olacaktır. Başka yazılarla inşallah tamama erer.
Hocamız ve onun sahip olduğu hasletleri onunla ilgili yayınlanan taziye mesajlarına da yansıdığını görmek mümkündür. Onu daha çok tanıma yönüyle bir kısmına yer vermek istiyoruz:
“Değerli ilim adamı, sözü hikmet, sükutu ahlak olan, duruşuyla, vakarıyla, samimiyetiyle, şahsiyetiyle herkese numune-i imtisal olan, ömrünü dinine, Hadis ve Sünnete hizmetle geçirmiş olan güzel insan, Salih mü’min örnek bir Müslüman olan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli hadis hocası ve Din İşleri Yüksek Kurulu eski Başkanı pek muhterem Raşit Küçük Hocamız ahirete irtihal etmiştir. Kıymetli Hocamızın Mekanı cennet, makamı âlî olsun. Rabbimiz onu Peygamberimize komşu eylesin.”(Prof. Dr. Mehmet Görmez)
“İz bırakmak her gönülde…Her gönüle sıcacık sesiyle dokunmak… Nahif mi nahif… Tevazuun müheykel bir nefesi… İsmiyle müsemma…Türlü insani ve ahlaki değerlerin örselendiği, tükendiği bir zaman diliminde ahlak-ı Nebînin nadide mümessili gönül insanı… Tebessümün yüzünden hiçbir koşulda eksik olmadığı güzel şahsiyet… Ayrıştırıcı değil uzlaştırıcı, bölücü değil birleştirici misyonu önceleyen hocam…Nefret değil muhabbet insanı olmayı yeğleyen nefesimiz…sizi tanımak, zamanınıza yetişmek bahtiyarlığına erdiğim için Rabbime hamd ediyorum… Mekanın cennet olsun…müteessiriz ama sevdiklerine vuslatının zatın için surûr olduğuna kâni bir mümin olduğumdan mesrûrum güzel hocam.. Dünya sürgününü kamil bir mümin olarak nihayete erdirdiğine şahidiz… yokluğunu yüreğine dokunduğun, yoluna rehber olduğun her can özlemle hissedecektir…vuslatımız cennet olsun Raşit hocam Başımız sağ olsun.” (Prof. Dr. Yaşar Yiğit )
“İlmi, hâli, kavli, tevazuu, mehabeti, vakur şahsiyeti ile ardından hoş bir sada bırakan muhterem hocam, ruhun şad mekanın cennet olsun.” (Dr. Bahattin Akbaş)
Hülasa-i kelâm Raşit Hocamız gerçekten her yönüyle bilhassa da iyi, güzel ve kamil insan olma noktasında bizler için örnek ve model şahsiyetti. Derdi, ideali ve mefkûresi olan hocamızdı. En büyük derdi ve ideali genelde dini özelde Hz. Peygamber (s.a) ve hadis/sünnetini insanlara en doğru şekilde ulaştırma ve yaşatmaktı. Bizler bunun şahidiyiz. Geride kaldı hatıralar, gönüllerde kaldı güzellikleri. Bizler onu hep hayır, minnet ve rahmetle yâd edeceğiz. Allah gani gani rahmet eylesin. Mekanını cennet eylesin.