Bu Gelen Kimdi?
Nur Dağı göğe uzanmış. Neredeyse değecek. Yer gök nûra boyanmış. Gizli haber gelecek. Sır, sırdaş, ufku kaplayacak. Muhammed, birazdan nebî olacak.
Yaklaştı, yaklaştı… Heybeti, bütün ufku kapladı. Haşmeti, kemikleri çatırdattı. Kelâm, yerine ulaştı. Beniz, sarardı. Söz, zaten ağırdı.
“Oku”, çok okunacak olanı. Sonra, ismiyle tanı seni Yaradan’ı…
Dağlar, eteğindeki taşları yuvarladı. Silkindi. Ağaçlar, inledi. Kuşlar, yuvalarına çekildi. Gök, gürleyemedi. Şimşek, yerinde bekledi.
Bu, bu gelen?.. Kimdi?
Şeytanlar ne zaman kol gezerdi?
Aylardan Ramazan. Gecelerin yirmi yedincisi. O gece gibi yok kadri bilineni.
Bu gelen; şerefli, kuvvetli bir elçi. Hem emin hem pek çetin. Kutlu kelâm müjdecisi. Yoktur O’nun eşi benzeri. Nebîler O’na meftûn, resûller O’na hayran. Sıkılır, bunalır O’ndan ayrı kalan. Göz, O’nu gözler. Kalp, O’nu bekler. Sevmeyen O’na düşmanlık besler.
Kim ki O’nun düşmanı, Allah O’nun düşmanı. O, Celle ve Alâ’nın Habîbi’ne yoldaşı. O, Ramazanların beklenen misafiri. Furkân-ı Mübîn’in en güzel sesi.
Miraç yolunda arkadaş. Sidre’de durmayı bilen. Rûhu’l-Emin. Meryem’e görünen. Rûhu’l-Kudüs. Hedefi şaşırmayan sevgili. Meleklerin efendisi.
Bazen yolcu gibi çıkagelir. Yoldan gelmiş ama yolcu değil. Yüzü pırıl pırıl melek gibi ama melek değil. Yaklaşır, yaklaşır… Dizini Resûl’ün dizine dayar. Gözünü gözüne mıhlar. Sormaya başlar. Bana İslâm’ı anlat… Bana imanı anlat… Hem sorar hem tasdikler. Ve öylece bırakıp gider. Ardında meraklı gözler…
Habîb’e dost, müminin arkasında. Bedir’de, Kureyza’da ordunun hemen yanı başında. Hayber’de, zehirli lokmanın telâşında.
Hâtemü’l-Enbiyâ’nın son anında başında. İzin istiyor kapıda. Kapıda bir melek daha var. Mevt meleği. Buyur edeyim mi içeri? Âişe’nin titreyen çenesi. Göğsünde mübarek Nebî. Vermek üzere son nefesi. Dost kolunda Dost’a varmak. Kelâmın sahibine ulaşmak. Miraç bir bu iki. Bundan yok dönüş geri. Öyleyse selam O’na. “Merhaba ey Refîk-i A’lâ.”