Yuvalarınıza Girerken Selâm Veriniz ve Çocuklarınızı da Selâm Vermeye Alıştırınız
Enes (r.a) rivayet ediyor: “Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz bana şöyle buyurdular:
“Yavrum! Ailenin yanına girdiğin zaman onlara selâm ver. Bu sana ve ailene bereket getirir.” 1
*
Selâm, İslâm’ın şiârıdır, nişanesidir. Müslümanların güzel duygularını özetleyen en güzel kelimelerden biridir.
Bir yere girerken selâm verilir, bir yerden çıkarken selâm verilir, bir kişiyle, bir toplulukla karşılaşınca selâm verilir… O, sevginin ve kaynaşmanın artmasına vesiledir. Allah Rasûlü (s.a.s);
“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçek manada iman etmiş olmazsınız. Yaptığınızda aranızdaki sevgiyi artıracak bir şeyi size işaret edeyim mi? Selâmı aranızda yayın.”2 buyuruyor.
*
Mü’minlerin selâmlaşması, âyetle de sâbit bir emr-i ilâhîdir. Zikr-i Hakîm'de şöyle buyurur:
“Size selâm verildiğinde, selâma size verilenden daha güzel bir şekilde mukabele edin veya aynı şekilde karşılık verin. Allah, her şeyi bütün incelikleri ile hesap edendir.” (Nisâ Sûresi 4/86)
Emr-i İlâhî’de birinci derecede istenen, şüphesiz selâma daha iyi bir şekilde karşılık verilmesidir. En azından aynı derecede güzellikle selâm verilmelidir. Melekler de Âdem’in selâmına “rahmet” ekleyerek karşılık vermişlerdir. Onların mukabelesi selâmı güzel almanın bir örneğidir.
Müttefekun aleyh olan bir hadiste Allah Rasûlü (s.a.s) Âdem (a.s) ve meleklerin selamlaşması ile ilgili olarak şöyle buyurur:
Allah, Âdem’i yarattığında ona; oturmakta olan bir grup meleğin yanına varmasını ve onlara selâm vermesini emretti. “Onların seni nasıl selâmladıklarını iyi dinle; bu senin ve zürriyetinin selâmıdır.” buyurdu. Âdem meleklere: “Es-selâmü Aleyküm!” diyerek selâm verdi. Melekler; “Es-selâmü Aleyke ve Rahmetullah!” diyerek ve onun selâmına “Rahmetullah”ı ekleyerek karşılık verdiler.3
O, hem Âdem’in, hem de zürriyetinin selâmıdır. Selâm, Âdem'den günümüze kadar vardır.
Ancak daha iyi bir karşılık olarak istenen, sadece kelime fazlalığıyla daha güzel cevap verme olmasa gerektir. Çünkü bazen selâm veren insan size ekleyecek kelime bırakmadan söyleneceklerin hepsini sıralayabilir. Siz de en azından onun söyledikleriyle onun selâmını alır, aynı dua ve niyazlarla karşılık vermiş olursunuz. Yine de bilinmelidir ki, selâma daima fazlasıyla karşılık verme imkânı vardır. Bu nasıl olur, diye sorulursa cevap açıktır. Daha içten, daha gönülden selâm alış ile. İçtenliğin, samimiyetin dile, ses tonuna aksedişiyle… Güler yüzle… Böyle yaparsanız selâmlaşmanın en büyük hedeflerinden biri olan sevgi artışına, kaynaşmaya vesile olursunuz. Bu gerçeği unutmayınız.
*
Bir dostunuzun evine vardığınızda veya herhangi bir eve girmek istediğinizde, ev halkına gelişinizi belli etmek, kendinizi tanıtmak, giriş için izin istemek ve görünce onlara selâm vermek de bir emr-i ilâhîdir:
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, orada oturanlara geldiğinizi ve kim olduğunuzu belli etmeden, ev halkına selâm vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; herhalde bunu düşünür, değerlendirir ve anlarsınız.” (Nûr Sûresi, 24/ 27)
Selâm hem dost kapısını, hem de gönül kapısını açan bir anahtardır.
*
Kendi evinize girerken de selâm veriniz. Hatta içerde insan olmasa bile. Rabbimiz, Zikr-i Hakim’de şöyle buyurmaktadır:
“Evlere girdiğinizde, Allah katından mübarek ve güzel bir selâmlama ile birbirinize selâm verin.” (Nûr Sûresi, 24/ 61).
Âyet-i kerîmedeki ifade tam kelime karşılıkları ile meallendirilirse “birbirinize selâm verin” yerine “kendilerinize selâm verin” denmesi gerekir. Murat, “birbirinize selâm verin” olduğu için böyle meallendirme daha uygundur.
Ancak âyet-i kerîmenin “kendilerinize selâm verin” ifadesinde dikkat edilecek bir incelik vardır: Rabbimiz, sanki bu vurguyla selâm verdiğimiz yakınlarımızı, mü’min kardeşlerimizi kendimizden bir parça saymamızı ve onları bu şuurla selâmlamamızı emrediyor… Bu üzerinde düşünülmesi gereken bir inceliktir.
Ayrıca kardeşimize vereceğimiz selâmın daha güzel bir şekilde bize geri döneceği, böylece selâmlanmamıza vesile olacağı da göz ardı edilmemelidir.
Her güzel davranış, her hayır, onu işleyen sahibine bir şekilde geri döner. Kötülük de öyledir…
Siz kardeşleriniz için güzel şeyler düşününüz, güzel şeyler yapınız. Bunu kendiniz için de yapmış olacaksınız. Hep güzel şeyler düşünür, güzel şeyler yaparsanız, düşündükleriniz ve yaptıklarınız simanıza aksedecek, gönlünüzü ve ufkunuzu açacak, göz nurunuz olup yolunuzu aydınlatacak, ebedî dünyanızı güzelleştirecektir.
.
.
1 Sünen-i Tirmizî, İsti’zan (5/ 59, Hadis No: 2698). 2 Sahih-i Müslim, İman (1/ 74), Sünen-i Ebu Davud, Edeb (5/ 378), Sünen-i Tirmizî, İsti'zân (5/ 52). 3 Sahih-i Buhârî, İsti'zân(18/ 283), Sahih-i Müslim, Cennet (4/ 2183-2184).