Karıncanın Ateşine Su Taşıyan İbrahim
Sizi çocukluğunuza götüren o koku nedir? diye sorulmuştu geçen gün okuduğum bir röportajda. Değil mi ki okuduğumuz her cümle bize söylenir, sorulan her sorunun muhatabı bizizdir. Bıraktım kalemi, düşündüm. Ne kokuyor benim çocukluğum? Hatıralar, kokular, tatlar, iyi hissettiren anlar çoğu zaman beynimizden hızlı cevap verir bize. Cevabı, Bursa'dan bir rüzgâr hemencecik iliştirdi burnuma. Benim çocukluğum buram buram ıhlamur kokuyordu. Düşünüyorum da en sevdiğim bitki çayının ıhlamur oluşu içtiğim şeyin kokusunun, sıcaklığının beni güzel hatıralarıma, çocukluğuma götürüyor oluşundandır belki…
Ahmet Hamdi'nin beş şehrinden biri olan Bursa’nın ilkbaharı ıhlamur, sonbaharı kestane, kışı zeytin, yazı şeftali kokar. Daha basit bir ifadeyle bu kentin kokusu dört mevsim yeşildir. Maalesef son günlerde bu güzide şehrin başı dumanlı, kokusu dumanlı, yeşili dumanlı…
Sadece Bursa’da değil ülkemizin birçok noktasında akciğerlerimiz cayır cayır yanıyor günlerdir. Alevler arasındaki yerleşim bölgelerinde yaşayan insanlar, onlara yardım etmek için var güçleriyle çalışan itfaiye erleri yanarak can veriyorlar. Ellerinde bidonlarla yangınlara koşanları görünce İbrahim aleyhisselâmın ateşine su taşıyan karınca geliyor aklıma…
Bugün yine bir ateş… İçinde yalnızca insanların değil karıncaların, sincapların, tavşanların, henüz yumurtadaki kuşların, kedilerin, köpeklerin, ağaçların yandığı… Gördüklerimiz, duyduklarımız, şahit olduklarımız kalbimizi sızlatmalı zira merhamettir insana yakışan. Vefadır onu insan yapan. İşte bu yüzden şimdi su taşımak sırası İbrahimlerdedir, benî âdemdedir… Karınca, gücü nispetinde su taşıdı fakat akıl ve irade sahibi insanın yaptığı tek şey yangını söndürmek olmamalı elbette.
Biiznillah yangınlar sönüyor, sönecektir fakat bu durum içlerdeki yangını söndürmemeli. Görevimiz, asıl buradan sonra başlıyor. Bu topraklar, üstüne en çok yeşil elbisenin yakıştığı topraklar. Giydirmekse bizim vazifemiz. Zira bizim medeniyetimizin mimarı “Birinizin elinde bir fidan varken kıyamet kopuyor olsa bile derhâl onu diksin!” diyen Rasûlullah (s.a.v) efendimizdir.
O (s.a.v) sadece insanlara karşı değil hayvanlara, bitkilere, ağaçlara karşı da insanların en merhametlisidir. Ashabını bu terbiye üzere yetiştirmiş, ümmetine de böyle davranmayı emretmiştir. Biz, bu davranışın Allah katında da mükafatlandırılacağını âlemlere rahmet Efendimiz’in (s.a.v) şu hadis-i şerifinden öğreniyoruz: “Müslüman bir kişi bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, bu yenen şey kıyamet gününe kadar o Müslüman için sadaka olur.”
Efendimiz’in (s.a.v) tüm davranışlarını gözlemleyen, en güzel şekilde tatbik eden ashabı, bu medeniyetin taşıyıcıları olarak O’nun (s.a.v) bu hasletini de hayatlarına nakşetmişlerdir. Burada Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde savaşa gönderdiği İslam ordusuna: “… Çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyiniz! Hurma ağaçlarını kökünden kesmeyiniz ve yakmayınız, meyveli ağaçları kesmeyiniz; koyun, sığır ve develeri -yiyeceğiniz hâriç- kesmeyiniz! Manastırlara kapanıp kendilerini ibadete vermiş kimselerle karşılaşacaksınız, onları ibadetleriyle baş başa bırakınız…” hitabı geliyor akıllara.
Ashabı kirâm için savaşın tek gayesi i‘lâ-yı kelimetullah olmuştur. Onlar hiçbir zaman fethettikleri yerleri yağmalayan bir politika gütmemişlerdir. Yukarıdaki hutbede de gördüğümüz üzere sadece insanların değil Allah’ın tüm kullarının yaşama hakkını gözetmişlerdir.
Zikrettiğimiz örnekler bize dinimizin, medeniyetimizin doğayı ihya etmek, yeşertmek, ona can vermek üzere inşa edildiği söylüyor. Cam kırıklarını yerlerde bırakmak, kavurucu yaz günlerinde yasak bölgelerde ateş yakmak, izmaritleri öylece savurmak ve bu şekilde devasa yangınlara sebebiyet vermek, doğayı tahrip etmek bağlı olduğumuz medeniyet zincirine uymayan, yakışmayan bir halka. Müslüman başına gelebilecek felaketlere karşı öngörülü ve tedbirli insandır, öyle olmalıdır.
Ülkemizin dört bir yanında bu acı tabloya bile isteye sebep olanlara gelince onlar insanlara, hayvanlara, ağaçlara karşı içlerinde merhamet kırıntısı bulunmayan mahlûklardır. Duamız, gayemiz, beklentimiz devletimizin bu canilere hak ettikleri cezayı vermesidir. İşin ahirete kalan kısmına gelince bir kuşun istifade ettiği tohum için ekenini mükafatlandıran Rabb’imiz elbette o kuşun yanan tek tüyünün hesabını da soracaktır.
Unutmayalım ki biz bu coğrafyanın maliki değil varisiyiz ve bizden sonrakilere de miras bırakacağız. Rabb’imden yağmurlarını bize yardımcı kılmasını niyaz ederim. Tabii Bursa’nın tekrar ıhlamur kokması, çocukluğum kokması da duamdır.