Allah, Sabredenlerle Beraberdir

Sema Nur ARSLAN - 

Allah, Sabredenlerle Beraberdir”

Kaybetmek hep zordur; acı verir insana! Bir daha ulaşamama korkusudur bizdeki! Ailemiz, akrabalarımız, arkadaşlarımız ve nice sevdiklerimize ölümü yakıştıramazken, O’na (sas) o kadar yakın olanların kaybetme acısını, onlar gibi yaşayamadık, yaşatamadık…

                                                                       …

Her şey Sana alışmış ‘Sensiz’ olamayacaklarını anladıkları vakit son bir veda konuşmasıydı kalplerde yara açan.

Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde, insanları bölük  bölük Allah’ın dinine girerlerken gördüğünde artık Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlamasını dile! Muhakkak ki O, çok bağışlayandır! (Nasr)

Dillerdeki Nasr süresi fethi müjdelese de aslında gaybın habercisiydi. Rabbi O’nu yanına çağırırken, O ise Rabbine kavuşmasının heyecanı ile bekliyordu.

Artık vakit tamamlanmış, veda zamanı gelmişti. Efendimiz hasta yatağından kalkmış, ashabına son bir hutbe daha verecekti. Bilal’in, yanık sesiyle ezan okumasını istemiş ve bu gür nidayı duyanlar camiyi tıka basa doldurmuştu. Allah Resulü cemaate kıldırdığı iki rekâtlık namazın ardından sözlerine şöyle başlamıştı: “Ey insanlar! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.”

Cümleler o mübarek dudaklardan satır satır dökülürken, yaydan çıkmış ok misali kalplere isabet ediyordu. Kelimeler kifayetsiz kalmış, gözyaşları her şeyi anlatır olmuştu. Bütün varlıklar sana hazırlanırken ve en önemlisi Malik-i Ebedi seni beklerken sana gitme diyemiyorlardı… Sözlerine şöyle devam ediyordu Allah Resulü: “Ey insanlar! Kime vurmuşsam, işte sırtım. Her kimin benden alacağı varsa işte malım gelsin alsın!” Kimseden ses çıkmamış ortamı sessizlik bürümüştü. Tekrar sesleniyordu Allah Resulü: “Kime vurmuşsam, işte sırtım. Her kimin benden alacağı varsa işte malım!”

Ne haddimize dermişçesine bakıyordu ashab, bizim sana borcumuz vardır demişçesine! Sessiz ortam bir anda bozulmuş arkadan bir ses yükselmişti. Hz Ukkaşe idi bu, ayağa kalktı ve: “Ya Resulullah, Tebük seferi dönüşünde devenize vuracağınız kırbaç bana isabet etti ve vururken sırtım açıktı, kısas isterim!”

Sessiz ortamın havası bir anda buz kesilmişti. Bütün idrakler kapanmış ne olduğu anlaşılmaya çalışılıyordu. Bir anda öfkeli bakışlar Ukkaşe’ye yöneldi. Bir yanda sadık dost Hz Ebu Bekir, bir yanda Hz Ömer… Bütün benlikleri ile ileri atılmış; yapma Ey Ukkaşe, deseler de kırbaç Ukkeşe’nin elindeydi. Efendimize doğru yaklaşıp kırbacı havaya kaldırdı. Gözler kapatıldı, gözyaşları çaresiz kaldı!

Ukkaşe’nin beklediği andı bu…  Efendimiz’in iki kürek kemiğinin arasında bulunan mührü öptü, öptü… Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah! Amacım mührünü öpebilmekti! Ukkaşe’nin bu hareketi sahabeleri bir anlık korkutsa da sonradan duygulandırmıştı…

Ey merhametlilerin en merhametlisi!

Günahlarımızın miktarını sayamayıp, tövbelerimizi ne kadar samimiyetsizce yapsak da sen bizi affeyle. Dünya hayatında O’nu göremesek de şu âyetin sıcaklığı ile teselli buluyoruz.

‘’Şüphesiz ki Allah, Sabredenlerle Beraberdir.” (Bakara, 2/153). Kevser havuzunun başında O’nunla buluşanlardan haşreyle… (Âmin)

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.