Hadislerle Hz Peygamber’in Ahlâkı – VI


24. Ana Baba Hakkı:

Hayırlı bir evlat olmak ve anne – babaya iyi davranmak dinimizde en makbul ibadetler arasında sayılmaktadır. Rabbimiz ana – babaya karşı iyi davranmayı ve onları üzmemeyi emretmektedir. Bu konuda Allah Teâlâ İsrâ sûresi 23-24. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır: “Rabbin yalnız kendisine tapmanızı ve ana – babaya iyilik etmenizi emretti. Onlardan biri yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakin onlara ‘öf’ bile deme. Onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara saygıyla tevazu kanatlarını indir. Ve ‘Ey Rabbim! Ben küçük iken bunlar beni nasıl şefkatle yetiştirdiler ise, Sen de onlara öylece merhamet eyle.’ diyerek dua et.”

Bakınız sahâbenin ileri gelenlerinden biri olan Abdullah b. Mes’ûd (ra) şu şekilde anlatmaktadır: “Hz. Peygamber’e ‘Allah katında en faziletli ibadet hangisidir?’ diye sordum, ‘Vaktinde eda olunan namazdır.’ buyurdular. ‘Sonra hangisi?’ dedim, ‘Ana babaya iyilik etmektir.’ dediler. Daha sonra ‘hangisi?’ olduğunu sordum, ‘Allah yolunda cihattır.’ buyurdular.” (Buhârî, Edeb,1.)

Diğer taraftan anne hakkı, baba hakkından üç kat daha fazladır, denilmektedir. Nitekim Ebû Hureyre’den (ra) rivâyet olunan bir hadise göre, kime iyilik edeyim, diye üç defa peş peşe Allah Rasûlü’ne soru soran bir şahsa, Rasûlullah (sas) her üç cevabında da, annesine iyilik etmesini söylemiş; dördüncüde ise babasına iyilik etmesini tavsiye etmiştir. (Buhârî, Edeb 2.) Ayrıca bir insanın babası başkasının kölesi iken tonlarca para verip onu esaretten kurtarsa yine de hakkını ödeyemeyeceği belirtilmiştir. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, I, 14.) Dolayısıyla bu durumda annenin hakkını ödemenin çok daha zor olduğu anlaşılmaktadır.

Anne – babayı hoşnut etmek, onların hayır dualarını almak son derece önemlidir; kişinin anne ve babasını razı etmeden cenneti kazanması bile kolay değildir. Anne dokuz ay çocuğunu karnında taşır, sonra yıllarca kucağında gezdirir, daha sonra da bir ömür boyu gönlünde gezdirir. Çocuğunun ayağına diken batmasına bile tahammül edemez. Kendini ateşe atar, çocuğunu kurtarır. Yemez yedirir, giymez giydirir. Söyler misiniz annenin hakkı nasıl ödenir!

Onların rızası alınmadan son nefeste kelime-i şehâdet getirmek ve imanla gitmek de kolay değildir. Sahâbe arasında annesiyle dargın olan bir zat, ölüm döşeğinde iken dili tutuldu, kelime-i şehadeti söyleyemiyordu. Onun bu hâlini Rasûlullah’a bildirdiler. Sevgili Peygamberimiz, ölmek üzere olan o zatın annesine giderek oğluna hakkını helâl etmesini söyledi. Kadın diretince Rasûlullah; “O halde Ben de büyük bir ateş yaktırıp oğlunu içine atacağım.” buyurdu. Kadıncağız anne şefkatiyle buna dayanamadı ve hakkını helâl etti. Bunun üzerine oğlunun dili çözüldü ve kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti.

Ana başta tâc imiş, her derde ilâç imiş

Bir evlat pîr olsa da, anaya muhtâç imiş.

25. Komşu Hakları:

Sevgili Peygamberimiz, komşu hakkına son derece önem verir, bunu imanın bir gereği sayardı. “Cebrail (as), sürekli komşuma iyi davranmamı tavsiye ediyordu. Öyle ki, komşuyu komşuya varis kılacak zannettim” buyurmuştur.

“Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse, komşusuna ikram etsin, Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine hakkını versin.” “Ya Rasûlallah! Onun hakkı nedir?” denildiğinde buyurdu ki: “Gece ve gündüz olmak üzere üç gün ziyafet vermektir. Kim bundan fazlasını yaparsa ona sadaka vermiş olur. Yine Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin yahut sussun!” buyurmuştur. (Buhârî, es-Sahîh, “Kitâbü’l-Edeb”, 85.)

Diğer yandan Sevgili Peygamberimiz “Şerrinden ve kötülüğünden komşusu emin olmayan kimse cennete giremez.” buyurmuştur.

Peygamberimizin hanımı Hz. Aişe, bir gün Rasûlullah’a bir kadından bahsetti. Bu hanımın çok güzel namaz kıldığını, senenin çoğunu oruçlu geçirdiğini kendisini sürekli ibatede adamış biri olduğunu anlattı. Ve kadına hayranlığını ifade etti. Allah Rasûlü (as) “Peki merak ediyorum bu kadının komşularıyla ilişkisi nedir? Komşularına nasıl davranır?” diye sordu. Hz. Aişe de “Bildiğimiz kadarıyla biraz huysuzmuş, komşularıyla iyi geçinmediği söyleniyor.” diye cevap verdi. Allah Rasûlü (as) “Ne yazık ki onda hayır yokmuş, onun ibadetlerini Bana anlatmayınız.” buyurdular.

Görüldüğü gibi esas olan insanları razı etmek, onları üzmemektir. Komşunun ise hakkı daha fazladır. Komşu gayr-i müslim dahi olsa yine komşuluk hakkı vardır. Müslüman olursa iki kat hakkı vardır, bir de akraba ise üç kat hakkı olmuş olur. Dolayısıyla komşularımızla iyi geçinmeye, herhangi bir yardıma ihtiyaçları olduğu zaman onların yanında yer almaya çalışmalıyız.

Onların sevinç ve üzüntülerini paylaşmalıyız. Ne demişler “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.”

26. Kolaylık İlkesi:

Ebû Mûsa el-Eş’arî (ra) anlatıyor: Rasûlullah (as) herhangi bir iş için sahâbîlerinden birini vazifelendirdiği zaman, onlara şöyle söylerdi: “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz; kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.”(Müslim, es-Sahîh, “Kitâbü’l-Cihâd”, 5.)

Hz. Âişe (ra) Allah Rasûlü herhangi bir konuda muhayyer bırakıldığında O, kolay olan tarafı seçerdi demektedir.

Sahih-i Buhârî’nin “Edeb” bahsinin 72. bölümünde yer alan hadise göre Âişe (ra) söyle anlatıyor:

Rasûlullah (as) bir şey yapmış ve arkadaşlarına da onun yapılmasına da müsaade etmişti. Fakat bir topluluk Allah Rasûlü’nün müsaade ettiği bu işi yapmaktan takva adına kaçındı. Bunun üzerine Rasûlullah (as) çok üzüldüler ve bir hutbe irad ederek Allah’a hamd ettikten sonra söyle buyurdu:

“Şu topluluğa da ne oluyor! Benim yaptığım bir şeyi yapmaktan kaçınıyorlar. Yemin olsun ki, Allah’ı en çok bilen ve ondan en fazla korkan şüphesiz benim.”

Din adına Peygamber’den daha fazlasını yapmak dindarlık değildir. Gerçek dindarlık ve gerçek takva sahibi olmak, Sevgili Peygamberimize benzemek, O’nun gibi yapmaktır. Bir mümin peygamberine ne kadar çok benzerse o kadar takva sahibi olur. Aksine “Canım, Peygamber bunu yapsa da biz yapamayız, bu ayıptır. Takva sahibi böyle yapmaz.” gibi anlayışlar doğru değildir.

İslâm dini fıtrata uygundur. Onun istemleri ütopik değildir. Yaşanabilir kurallar koymuştur. Dini yaşanamaz hale getirmek, yasaklarla doldurmak doğru değildir. Tabir caizse kraldan fazla kralcı olmaya gerek yoktur. Allah ve Rasûlü’nün istemediği bir şeyi müminlere yüklemek ya da Allah ve Rasûlü’nün yapılmasını müsaade ettiği bir davranışı bir takım tevillerle yasaklamak dindarlık değil aksine din adına insanları istismar etmektir. Bu ise Allah’ın rızasına uygun olmaz.

 

İLGİLİ LİNKLER İÇİN TIKLAYINIZ:
Hadislerle Hz. Peygamberin Ahlakı – I
Hadislerle Hz. Peygamberin Ahlakı – II
Hadislerle Hz. Peygamberin Ahlakı – III
Hadislerle Hz. Peygamberin Ahlakı – IV
Hadislerle Hz. Peygamberin Ahlakı – V
Hadislerle Hz. Peygamberin Ahlakı – VI

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.