Sözlükte “karşılıksız vermek, bağışlamak, daha çok vermek” anlamındaki vehb (hibe) kökünden türemiş mübalağalı bir sıfattır. Esmâ-i hüsnâdan biri olarak “karşılık beklemeden bol bol veren” demektir. Vehb kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi beş yerde geçmekte, bunların üçünde vehhâb şeklinde zikredilmektedir. Fiil kalıplarında olanlardan biri insana, biri Cebrâil’e, diğerleri Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilmiş, yedi âyette, “Rabbim, rabbimiz lutfet, bağışla” anlamında geçmektedir. İki yerde Allah’ın dilediğine kız evlâdı, dilediğine erkek çocuk verdiği ifade edilmekte, diğerlerinde O’nun peygamberlere yönelik lutufları anlatılmaktadır. Dua ve niyaz içeren emir sîgalarından birinde dinî ilimlerde derinleşmiş âlimlerin, diğerlerinde peygamberlerin Cenâb-ı Hak’tan talepleri dile getirilmektedir. Âl-i İmrân sûresinde (3/7-8) dinî ilimlerde derinleşmiş âlimlere nisbet edilen duanın benzeri Hz. Peygamber’in dualarında görülmekte, Resûlullah’ın yaptığı çeşitli dualara başlangıç niteliğinde zikredilen tesbih metninde de vehhâb ismi tekrarlanmaktadır.
Ebû Süleyman el-Hattâbî vâhib ile vehhâb arasındaki farkı şöyle açıklar: Dünya servetinden karşılıksız veren kimse vâhib, verme işini maddî ve mânevî alanlarda çok ve sürekli tekrar eden kimse vehhâbdır. Hattâbî daha sonra yorumuna şöyle devam eder: İnsanlar başkalarına daha çok maddî değerler hibe edebilirler. Bunun yanında onlar meselâ onulmaz hastalığa yakalanan kimseye şifa, kısır bir anneye çocuk, yoldan çıkmış kimseye hidayet, belâlara gömülmüş insana kurtuluş lutfedemezler. Vehhâb olan Allah Teâlâ’nın ise bütün bunlara gücü yeter.
Gazzâlî gerçek anlamda cömertliğin ve lutufkârlığın yalnız Allah’a mahsus olduğunu söyler; insanlarda görülen övgü ve sevgiye ihtiyaç duyma, yergiden kurtulma, şeref ve ün kazanma gibi amaçlar vehhâb sıfatıyla bağdaşmaz. Hatta cehennem korkusu ve cennet arzusu da doruk noktasındaki bağış vasfıyla uyuşmaz. Kâmil insan Allah’a sadece O’nun rızası için kulluk eder. Kulun Cenâb-ı Hakk’ı sevmesi kölenin efendisini bir amaçla sevmesi gibi değil babanın evlâdına mahabbet beslemesi gibidir. Kulun vehhâb isminden nasibi, merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah’ın lutfettiği nimetleri O’nun kullarına sadece kendi rızasını elde etmek için vermesidir, çünkü Allah’ın kulundan razı olması diğer bütün nimetlerin fevkindedir.