Üsame bin Zeyd

Hicretten sekiz yıl önce (614) Mekke’de doğdu. Babası Zeyd b. Hârise, Hz. Hatice’nin kölesiydi. Hatice Hz. Muhammed’le evlenince kölesini ona hediye etmiş, o da âzat ederek kendi yanında tutmuştur. Annesi Resûl-i Ekrem’in dadısı Ümmü Eymen’dir. Hz. Peygamber, Üsâme’yi küçüklüğünden beri çok sever, bir dizine onu, diğer dizine de Hasan’ı oturtur ve, “Allahım, ben bunları seviyorum, sen de sev!” diye dua ederdi. Mekke müşriklerinden Hakîm b. Hizâm, Resûlullah’a Yemen hükümdarlarından Seyf b. Zûyezen’e ait bir elbiseyi hediye etmek istemiş, Resûlullah müşriklerden hediye kabul edemeyeceğini söyleyerek elbiseyi 50 dinara satın almış, sadece bir cuma günü giydikten sonra Üsâme’ye giydirmiştir. Bu olay Resûl-i Ekrem’in onu ne kadar sevdiğini göstermektedir. Üsâme, “hibbü Resûlillâh” (Resûlullah’ın sevdiği kişi) veya babasından dolayı hibbü’bni’l-hib (Resûlullah’ın sevdiği kişinin sevgili oğlu) diye şöhret kazanmıştır. Hz. Peygamber’in hicretten sonra Zeyd b. Hârise ile Ebû Râfi‘i görevlendirip Mekke’den Medine’ye getirttiği ailesi ve yakınları arasında Üsâme ve annesi Ümmü Eymen de vardı. Resûl-i Ekrem, yaşının küçüklüğünden dolayı Üsâme’nin Uhud Gazvesi’ne katılmasına izin vermeyince Üsâme çok üzülüp ağlamış, Hendek Gazvesi öncesinde boyunu biraz daha uzun göstermeye çalışarak Resûlullah’a gelmiş, Resûlullah da ona şefkat gösterip savaşa katılmasına izin vermiştir. Üsâme Mûte Savaşı’nda (8/629) babası Zeyd b. Hârise’nin sancağı altında savaştı. Bu sırada daha on sekiz yaşını doldurmamıştı. Babasının şehid olduğunu bizzat gördü; ardından Ca‘fer b. Ebû Tâlib, Abdullah b. Revâha ve Hâlid b. Velîd kumandasında savaşmaya devam etti. Üsâme, Mekke fethinde Hz. Peygamber ile birlikte Beytullah’a girdi. Huneyn Gazvesi’nde ilk başlarda uğranılan yenilgi üzerine kaçmayıp Resûl-i Ekrem’in yanında kalan çok az sayıdaki sahâbî arasında yer aldı. Vedâ haccı esnasında Bilâl-i Habeşî ile birlikte Resûlullah’ın yanında idi. Bunlardan biri Resûl-i Ekrem’in devesinin yularını tutuyor, diğeri elbisesiyle gölge yaparak onu güneşten koruyordu. Mekke fethinde olduğu gibi Hz. Peygamber’in birçok seferde onu devesinin terkisine aldığı rivayet edilmektedir; bu da Resûlullah’ın ona duyduğu sevginin bir yansıması şeklinde yorumlanmıştır. Üsâme hicretin 8. yılı Safer ayında (Haziran 629) Gālib b. Abdullah kumandasında Fedek civarında oturan Mürre kabilesi üzerine gönderilen 200 kişilik seriyyede yer aldı. Bu sırada Benî Mürre’nin müttefiki

Cüheyne kabilesine mensup Mirdâs b. Nehîk’ı “lâ ilâhe illallah” dediği halde onun gerçekte müslüman olmadığını, ancak can korkusuyla Müslümanlığı kabul ettiğini düşünerek öldürdü. Bunu duyan Resûl-i Ekrem Üsâme’yi çağırıp, “Kalbini yarıp da mı baktın?” diyerek yanlış yaptığını belirtti. Üsâme böyle bir hata yaptığı ve Resûlullah’ı üzdüğü için kendini affedememiş ve “Keşke daha önce değil de bugün müslüman olsaydım” demiştir. Hz. Peygamber, 11. yılın Safer ayında (Mayıs 632) Suriye bölgesine göndermek üzere Üsâme b. Zeyd kumandasında bir ordu hazırladı. Hz. Ebû Bekir ile Ömer gibi önde gelen sahâbîleri de onun emrine verdi. Üsâme, Medine’nin dışında Curf denilen yerde karargâhını kurdu. Bu arada Resûl-i Ekrem’in hastalığı şiddetlendi. Bazıları Resûlullah’ın, Hz. Ebû Bekir ile Ömer gibi sahâbîlerin bulunduğu bir orduya âzatlı bir kölenin genç ve tecrübesiz oğlunu kumandan tayin etmesini eleştirmeye başlamıştı. Bunu duyan Hz. Peygamber mescide gitti; Zeyd b. Hârise’yi Mûte Savaşı için kumandan tayin ettiği günleri hatırlatarak, “Daha önce onun babasını kumandan tayin etmeme de karşı çıkmıştınız. Babası kumandanlığa nasıl lâyıksa oğlu da lâyıktır” diyerek itirazların yersizliğini belirtti. Resûl-i Ekrem’in Mûte Savaşı’nda şehid olanların intikamının alınması için hazırladığı bu ordu onun rahatsızlığı ve vefatı dolayısıyla yola çıkamadı. Resûlullah vefat ettiğinde Üsâme, Hz. Ali ile birlikte onun yıkanıp kefenlenmesiyle ilgilendi. Hz. Ebû Bekir hilâfete geldikten sonra ilk icraatı Resûl-i Ekrem’in hazırladığı orduyu sefere yollamak oldu. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan dinden dönme hareketleri yüzünden birçok sahâbî, halifeye Medine’nin güvenliği açısından Üsâme ordusunu göndermekten vazgeçmesini söyledi. Ebû Bekir ise Resûlullah’ın hazırladığı orduyu geri çeviremeyeceğini ve onun verdiği kararı kesinlikle yerine getireceğini söyledi. Ordu tekrar Curf denilen yerde toplanınca Üsâme, Hz. Ömer’i Ebû Bekir’e gönderip ordu içinde kendisinin kumandanlığından rahatsızlık duyanların olduğunu, bu sebeple orduyla birlikte Medine’ye geri dönmek istediğini haber verdi. Hz. Ebû Bekir ise Ömer’e Resûlullah’ın kumandan tayin ettiği bir kişiyi görevden almayacağını söyledi ve ardından Curf mevkiindeki karargâha gitti. Üsâme at üstünde, Hz. Ebû Bekir onun yanında yaya olarak bir müddet birlikte yürüdüler. Bu sırada halife Üsâme’den Hz. Ömer’in Medine’de kalması için izin istedi; Üsâme de izin verdi. Hz. Ebû Bekir, Üsâme’yi ve askerlerini uğurlarken İslâm fetihlerinin ruhunu yansıtan önemli bir konuşma yaptı. Onlara Allah yolunda kâfirlerle savaşmayı, hainlik etmemeyi, sözünde durmayı, ganimet malına zarar vermemeyi, korkup

çekinmemeyi, fesat çıkarmamayı, emirlere karşı gelmemeyi, çocukları, kadınları ve yaşlı insanları öldürmemeyi, meyve ağaçlarını kesmemeyi, yemek ihtiyaçları dışında koyun, sığır ve develeri boğazlamamayı, manastırlara çekilmiş kimselere dokunmamayı emretti ve kendilerine ikram edilen yemekleri Allah’ın ismini anarak yemelerini tavsiye etti. Üsâme b. Zeyd ordusuyla birlikte babasının şehid olduğu yere, Suriye’deki Belkā bölgesine kadar gitti. Übnâ köyüne bir saldırı düzenledi. Üsâme ordusu kırk veya yetmiş gün içinde görevini yerine getirip Medine’ye döndüğünde sevinçle karşılandı. Bütün itirazlara rağmen o kritik dönemde Üsâme ordusunun Suriye’ye gönderilmesi çok yerinde bir karar olmuş, İslâm’a karşı cephe alan kabileler müslümanların gücünü görerek ona göre hareket etmişlerdir. Ayrıca bu sefer müslüman Araplar’ın Suriye bölgesine akın tarzında yaptıkları askerî seferlerin ilkidir. Bu sırada Medine zekât vermek istemeyen bazı kabilelerin saldırılarına uğramış ve saldırılar püskürtülmüştü. Ordu Medine’ye geldikten sonra dinden dönenlere karşı savaşmak için Hâlid b. Velîd’in arkasından Yemâme’ye gönderilen Üsâme zafer elde edilinceye kadar onunla birlikte savaştı. Hz. Ömer, Üsâme’nin ordusuna katılmamakla birlikte sonraki dönemlerde ona hep “kumandanım” diye hitap etti. Divan teşkilâtını kurup herkesin alacağı atıyye miktarını belirlerken Üsâme b. Zeyd’e 4000 dirhem, kendi oğlu Abdullah’a ise 3000 dirhem tahsis edince Abdullah itiraz edip Üsâme’ye niçin kendisinden daha fazla atıyye verdiğini sordu. Hz. Ömer, “Resûlullah Üsâme’nin babasını senin babandan, Üsâme’yi de senden daha çok sevmişti” dedi. Üsâme, Hz. Osman’ın da teveccühünü kazandı, halife ona iktâ olarak bir parça arazi verdi; kendisini 34 (654) yılında siyasî durumu hakkında bir rapor hazırlamak üzere Basra’ya gönderdi. Üsâme, Hz. Osman ve Ali döneminde ortaya çıkan fitne ve iç savaşlar sırasında, -Resûlullah döneminde “lâ ilâhe illallah” diyen bir kişiyi öldürmesinden dolayı duyduğu pişmanlığın da etkisiyle- “Müslümanlar arasında kan dökülmesinden çekiniyorum” diyerek tarafsız kaldı, fakat daha sonra Hz. Ali’nin haklı olduğuna kanaat getirip ona yardım etmediğine çok pişman oldu. Hz. Peygamber’in vefatının ardından bir süre Dımaşk’a bağlı Mizze’de ikamet eden Üsâme Vâdilkurâ’da ve Medine’de yaşadı. Muâviye b. Ebû Süfyân’ın hilâfeti döneminde Curf’ta vefat etti (54/674). Üsâme siyah tenli, zeki, iffetli, takvâ sahibi, mütevazi, ihlâslı, insanları seven, kendisi de sevilen, hak bildiği

şeyi hiç çekinmeden söyleyen biri olarak nitelenir. Altı evlilik yaptığı, bunlardan ikisine Resûl-i Ekrem’in aracı olduğu ve evliliklerinden birçok çocuğunun dünyaya geldiği belirtilmektedir. Resûlullah’ın Üsâme’yi çok sevdiğini bilen bazı sahâbîler bir kısım istekleri için onu aracı olarak gönderirlerdi. Bununla birlikte Hz. Peygamber, hırsızlık yapan bir kadının cezasının affedilmesi ricasıyla kendisine gelen Üsâme’nin bu isteğini kabul etmemiş ve kendi kızı Fâtıma dahi aynı suçu işlemiş olsa Allah’ın koyduğu cezayı ona da uygulayacağını söylemiştir