Hayatımızın en verimli zamanı, gençlik dönemidir. Genç insan zihni yapısı, duruşu, anlayışıyla farklı ve özeldir. Bu dönem, insanın, Rabbimizin rızasına kavuşmak için çok iyi değerlendirmesi gereken önemli bir zaman kesitidir.
Gençler, önemli bir güç kaynağıdır. İslam toplumları, millî ve manevi değerler üzerine yükselip gelişebilmek için Rabbini bilen, dinine ve Resûlü’ne bağlı bir gençlik yetiştirmeyi hedeflemelidir. Çünkü gençlerini iyi yetiştirmiş olan toplumlar, güçlü ve sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olurlar. Eğer kul, Rabbini unutursa şeytanın ağına düşmeye müsait hale gelir. Gençlik yeni yetişen bir fidan gibidir. Ona ehemmiyet verirseniz büyür ve kökleri sağlam çınar olabilir. Aksi halde çürüyüp gitmeye mahkûmdur.
Çağımızın gençliği, imanın farkına ve tadına varamamanın boşluğu içerisinde bocalayıp durmaktadır. Gençler arasında konuşulan konulara şahit olunca ve gençlerin nefsanî istekleri peşinde koştuğunu görünce –yaşı büyük olanlar bu konunun dışında değiller- insan gerçekten hüzne kapılıyor. Dinle olan bağlantıları belli gün ve gecelerle sınırlı kalmış olanların, yüksek medeniyetler ve büyük şahsiyetler ortaya çıkarmaları hayal bile edilemez.
Her konuda olduğu gibi Resûlullah Efendimiz (s.a.s), gençliğin eğitiminde de bizlere en güzel örnektir. Zira gençler, Efendimizin tebliğinde O’na en büyük desteği veren güç kaynağı olmuştur. Efendimiz (s.a.s) gençleri, tebliğ ve irşat faaliyetleri başta olmak üzere birçok önemli konuda görevlendirmiştir. Genç insan birçok meseleyi çözebilecek heyecana ve beceriye sahiptir. Topluma düşen görev de gençteki bu kabiliyeti keşfedip onu geliştirmek, bunun için de ona görevler vererek sorumluluk bilincini kazandırmaktır.
Hz. Peygamber İslâm’ın mesajını Mekke toplumuna tebliğ ettiğinde gençlerin, yaşlılardan daha önce ve daha büyük bir iştiyakla kabul ettiğini görmekteyiz. İlk Müslümanların büyük çoğunluğunu gençlik kesimi oluşturmuştur ve İslam bu insanların sebatlarıyla yükselmiştir. Bu durumu Hz. Peygamber (s.a.s) “Bana gençliğin yardımı lütfedildi.” diye bildirmiştir. İslam tarihine adları altın harflerle yazılmış birçok sahâbî, daha hayatlarının baharında Müslüman olmuşlar ve her türlü sıkıntıyı göze almışlardır.
Hz. Ali (ra), daha İslâm’ın ilk günlerinde, henüz on yaşlarındayken Müslüman olmuştur. Böylece o, tebliğin başlangıcından itibaren hep İslâmiyet’in içinde olmuştur. Onun ağabeyi Ca’fer b. Ebî Talib (ra) de ilk Müslüman olanlardandır. 25 yaşlarında iken Habeşistan’a hicret eden Câfer b. Ebî Tâlib’in (ra), İslam’ı savunmak üzere Habeşistan Hükümdarı’nın, Hıristiyan din adamlarının ve saray erkânının huzurunda yaptığı konuşma ve okuduğu ayetler hafızalarımızda bulunmaktadır. Efendimiz’in, kendisine “havarim” diye iltifat ettiği Zübeyr b. Avvam (ra) Müslüman olduğunda daha on iki yaşındaydı. Mus’ab b. Umeyr (ra), I. Akabe Biatı’ndan sonra Hz. Peygamber tarafından Medine’ye öğretmen olarak gönderildiğinde, henüz gençliğinin baharındaydı. Onun faaliyetleri sonucunda pek çok Medineli Müslüman oldu.
Medine’de de gençler İslam’ın kökleşmesinde önemli rol üstlenmiştir. Medinelilerin çoğu şirk üzerinde bulunurlarken, onların ya çocukları ya da yeğenleri, Allah Resûlü’ne her ne pahasına olursa olsun itaat edeceklerine ve onu koruyacaklarına dair Akabe Tepeleri’nde söz veriyorlardı.
Peygamberimizin (s.a.s) inançlı, dindar, ahlaklı ve iffetli bir toplumu, -Yüce Allah’ın (celle celâlühü) lütfuyle- çoğunluğu gençlerden oluşan sahâbîlerle oluşturduğunu görürüz. Resûlullah gönlünü onlara açmış ve karşılık da bulmuştur. Yüce Allah’a (celle celâlühü) kul olmanın şuuruna varmak isteyenler, gençlere gönüllerini açmalıdırlar. Gençlere Hz. Peygamber’i anlatanlar, kendileri de onun ahlakını yaşamalıdırlar. Çünkü onlar, Hz. Peygamber’i yetişkinler vasıtasıyla tanıyacaklardır. Gençler de Hz. Peygamber’in çevresine, arkadaşlarına bağlılığını; ashabına olan şefkat ve merhametini; dostluğa verdiği önemi ve doğruluğunu kendilerine rehber edinmelidirler.
Gençlik yıllarında kılınan namazlar, tutulan oruçlar, yapılan nafile ameller gençleri hem Allah’a (celle celâlühü) yaklaştıracak hem de şeytan ve nefsin tuzaklarına karşı onları koruyan bir kalkan olacaktır. Kendilerine model arayanlar! Resûlullah ve ashabı gün ışığı gibi ortada durmaktadır. Biraz ilgiyle bu ışığa ulaşmak mümkün olacaktır. Din, en iyi gençlikte yaşanabilir. İhtiyarlık, kapımıza gelip çatmadan gençliği güzel yaşamaya gayret gösterelim ki, Arş’ın gölgesinde kendimize yer bulabilelim.
Yeni yorum ekle