Nesebi ve İslam Öncesi Hayatı
Bir rivayete göre Fil Vak’ası’ndan üç yıl kadar sonra, diğer bir rivayete göre ise Büyük Ficâr Savaşı’ndan dört yıl önce Mekke’de doğdu. Kureyş’in sefâret (elçilik) işlerine bakan Adîoğulları kabilesine mensuptur. Soyu Ka’b b. Lüey’de Hz. Peygamberin soyu ile birleşir. Annesi Mahzûmoğullarından Hanteme binti Hâşim’dir. Hz. Peygamber’e düşmanlığıyla meşhur olan Ebû Cehil’in yeğenidir. Kaynaklarda onun Müslüman olmadan önceki hayatı ile ilgili yeterli bilgi yoktur. Uzun boylu, pehlivan yapılı ve çok kuvvetli olduğu, iyi silah kullandığı, ata iyi bindiği ve hitabetinin çok güçlü olduğu rivayet edilir. Çocukluk yıllarında babasının ve dayılarının hayvanlarını güderek çobanlık yapmış, ileriki yaşlarında da güreşe ve biniciliğe merak sarmış, Ukaz Panayırı’nda düzenlenen güreş ve binicilik müsabakalarına katılmıştır.
Hz. Ömer cahiliye döneminde Mekke’de okuma yazma bilen birkaç kişiden biriydi. Edebî konulara ve şiirlere ilgi duyar, Mekke yönetimi adına elçilik yapar, ensâb ilmini çok iyi bilir, sefâret görevini başarıyla yerine getirirdi. Her Kureyşli gibi o da ticaretle geçimini sağlar, yaz-kış ticarî seyahatlere katılırdı. Bu yolculuklar sayesinde geniş bir bilgi ve kültür birikimi sağlamıştı. Babası Hattâb sert mizacı ve katılığıyla tanınırdı. Hz. Ömer de babası gibi sert bir yapıya sahipti. Özellikle onun Müslüman olmadan önce İçkiye ve kadınlara çok düşkün, putlara tapan, Hz. Peygamber'e ve İslamiyet' e karşı düşmanlık gösteren, bilhassa kabilesinden müslüman olan zayıf ve kimsesizlere acımasızca işkence eden biri olduğu rivayet edilir.
İslamiyet’i Kabulü
Bi’setin 6. yılında müslüman olan Hz. Ömer’in İslamiyet’i kabul edişiyle ilgili kaynaklarda iki farklı rivayet bulunmaktadır. Meşhur olan rivayete göre Ömer, Hz. Peygamber’i öldürmek için Daru’n-Nedve’den çıktığı sırada yolda karşılaştığı Nuaym b. Abdullah'tan kız kardeşi Fatıma ile kocası Said b. Zeyd'in müslüman olduğunu öğrenmiş ve hemen onların evine gitmiştir. Onları Tâhâ suresini okurken bulmuş, okudukları şeyi kendisine vermelerini istemiş, ancak bu isteği reddedilince kız kardeşini ve eniştesini dövmüştür. Kardeşi kendilerine Kur'an öğreten ve Ömer'den saklanan Habbâb b. Eret'i de çağırarak müslüman olduklarını Ömer'in yüzüne karşı söylemiştir. Bunun üzerine yumuşayan Ömer müslüman olmaya karar vermiş, Rasûlullah’ın Erkam b. Ebu’l-Erkam’ın evinde olduğunu öğrenip oraya gitmiş ve orada Hz. Peygamber’e biat ederek müslüman olmuştur.[1]
Diğer rivayete göre bir gece şarap içmek için içki arkadaşlarını aramış, kimseyi bulamayınca Kabe'ye gitmiştir. Orada Hz. Peygamber'in namaz kıldığını görünce Kabe'nin örtüsü altına saklanarak Rasûl-i Ekrem’in okuduklarını dinlemeye başlamıştır. Hz. Peygamber o sırada Hakka suresini okumaktadır. Kureyşliler'in Kur'an için söyledikleri “Şairler, kâhinler veya Muhammed'in uydurmasıdır " şeklindeki sözlerine cevaplar veren 41- 46. ayetlerini duyunca müslüman olmaya karar vererek Hz. Peygamber'i takip etmiştir. Evine girmeden önce onu fark eden Hz. Peygamber, "Ne var ey Ömer?" diye sorması üzerine, "Allah'a, Rasûlü’ne ve onun Allah katından getirdiği şeylere iman etmeye geldim " deyince Rasûlullah, "Ey Ömer! Allah sana hidayet nasip etti" diyerek göğsünü sıvazlamış ve imanda sebat etmesi için ona dua etmiştir.[2] Hz. Ömer’in müslüman oluşunun Hz. Peygamberin “"Ya Rabbi! İslamiyet'i Ömer b. Hattâb veya Amr b. Hişâm (Ebû Cehil) ile teyit et” duasının bir tezahürü olduğu belirtilmektedir. Hz. Ömer müslüman oluşunu gizlememiş, başta dayısı Ebû Cehil olmak üzere bütün Kureyş’e duyurmuştur. Hz. Hamza’dan sonra Hz. Ömer’in de İslâm’a girmesi müslümanlara güç kazandırmış ve ilk defa Kabe’de toplu olarak namaz kılınmıştır.
Hz. Ömer’in Medine’ye Hicreti
Müslümanların Medine’ye hicret etmeye başlamaları üzerine Hz. Ömer de ailesini yanına alarak hicret etti. Müslüman olduktan sonra bütün çabasını İslâm’a hizmete yöneltti. Katıldığı seriyyeler dışında Rasûlullah’ın yanından hiç ayrılmadı. Aynı zamanda Rasûl-i Ekrem’in kayınpederi olan Hz. Ömer, onunla (s.a.s) birlikte bütün gazvelere katıldı. Kaza umresi, Hudeybiye antlaşması ile Veda Haccında bulundu. Mekke’nin fethinden sonra erkeklerden biat alan Hz. Peygamber, kendisi adına kadınlardan biat alması için Hz. Ömer’i görevlendirdi.
Hz. Peygamber, hastalığının şiddetlendiği bir sırada kâğıt ve kalem getirilerek söyleyeceklerinin kaydedilmesini istemişti. Aralarında Hz. Ömer’in de bulunduğu bir grup tartışmaya başlayınca Rasûl-i Ekrem, yanında tartışmamalarını söyleyerek kendisini yalnız bırakmalarını bildirdi. Tarihe “Vasiyetnâme” veya “Kırtâs Hadisesi” diye geçen bu olay bilhassa Şiîler tarafından Hz. Ömer aleyhine kullanılmıştır.
Hz. Ebû Bekir Devrinde Hz. Ömer
Rasûlullah’ın vefatından hemen sonra Ensarın Benî Sâide gölgeliğinde halife seçmek üzere toplandıklarını duyunca Hz. Ebû Bekir ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ı yanına alarak buraya gitti. Burada Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesinde etkin rol oynadı. Hz. Ebû Bekir’in halifeliği boyunca yanında bulundu. Ona müşavirlik ve kadılık yaptı. Halife olmakla beraber geçimini sağlamak için ticaretle de uğraşmak isteyen Ebû Bekir’e müdahale edip, onun sadece halifelik yapmasını söyleyip beytülmale bakan Ebû Ubeyde’den ona maaş bağlamasını istedi.
Peygamberlik iddia edenlerle yapılan savaşlar sonucunda hafız sahabilerden birçoğunun şehit düşmesi üzerine Hz. Ebû Bekir’ Kur’ân’ın cem edilmesi (toplanması) konusunu açtı. Halifeyi buna ikna edince vahiy kâtiplerinin yazdığı dağınık haldeki âyet ve sûrelerin Zeyd b. Sâbit başkanlığında bir heyet tarafından bir araya getirilmesini sağladı. Hz. Ebû Bekir Medine’de bulunmadığı veya hastalandığı zaman yerine Hz. Ömer’i bırakırdı. 11 (633) yılında da hac emiri olarak görevlendirdi.
Halife Seçilmesi
Hz. Ebû Bekir vefat etmeden önce kendisinden sonra Müslümanların ihtilafa düşmemeleri için tedbir olarak yerine Hz. Ömer’i tayin etmek istedi ve diğer sahabilerin de görüşlerini aldıktan sonra Hz. Osman’ı çağırarak ona bir ahidname yazdırdı. Yanına Ömer ile Osman’ı alıp Mescid-i Nebevî’ye gitti ve halka şöyle dedi: “Sizin için halife seçtiğim kişiye razı olur musunuz? Bir yakınımı tayin etmedim. Allah’a andolsun ki bütün gücümle düşünüp taşındım ve Ömer b. Hattâb’ı uygun buldum; onu dinleyin ve ona uyun” orada bulunanların hepsi olumlu cevap verdi. Hz. Ebû Bekir vefat ettikten sonra Mescid-i Nebevi'de Hz. Ömer'e biat edildi.
Hilafet Dönemi ve Fetih Hareketleri
Hz. Ömer'in halife olduktan sonraki ilk icraatı Irak bölgesindeki mücahidlere Ebû Ubeyd es-Sekafî liderliğinde bir yardım birliği göndermek oldu. Ebû Ubeyd'in Köprü Savaşı'nda şehit düşmesiyle Sa’d b. Ebû Vakkâs'ı birliğe komutan olarak tayin etti. Kâdisiye'de Sasanilere karşı büyük bir zafer kazanan Sa'd, oradan Medâin'e geçerek orayı da ele geçirdi. Kûfe ve Basra ordugâh şehirler olarak kuruldu. Nihavend Savaşı ile Irak'ın fethi tamamlandı. Yermük Savaşı ile Bizans büyük bir yenilgiye uğratıldı ve Suriye, Mısır ve Filistin fethedilerek Kudüs'ün anahtarları Hz. Ömer'e verildi.
İslam fütuhatının büyük bir kısmı, Hz. Ömer zamanında tamamlandı. Ordunun teşkil ve idaresi, kışlaların plan ve inşaatı, atların tımarı, kalelerin emniyeti, mevsimlere göre birliklerin tanzimi, kuvvetlerin harekâtı, istihbarat ve haberci hizmetleri, askerlerin seçimi, muhasara silahları ve benzeri diğer şeyler Hz. Ömer tarafından bizzat belirlenip ehliyetle idare edilirdi. Hz. Ömer’in on yıl içerisinde gerçekleştirmiş olduğu fetihler, onun eşsiz bir devlet yöneticisi olmasının yanı sıra benzersiz bir fatih olduğunun da göstergesidir.
Bir Devlet Adamı Olarak Hz. Ömer
Hz. Ömer, savaşları Medine'den takip eder, haberciler vasıtasıyla orduyla irtibata geçerdi. Ordunun asker, levâzım ve hayvan ihtiyacını karşılar, zararı en aza indirmek için gerekli tedbirleri alırdı. Bu dönemde askerlerin adları divan defterlerine yazılarak adeta zorunlu askerlik ve düzenli orduların kurulmasına adım atılmıştır. Su ihtiyacının karşılanması ve ziraata elverişli toprakların sulanması için de bent-kanal sistemleri kurulmuştur.
Halkla iç içe olan Hz. Ömer, onları ilgilendiren bir husus olduğunda halkı Mescid-i Nebevi'de toplar ve 2 rekât namaz kıldıktan sonra konuyu onlara açardı. Soru sormalarına ve haklarını aramalarına imkân tanır, onlarla istişare ederdi. Mescid-i Nebevi'de halka namaz kıldırır, fey ve zekatları toplar, imar ve iskân ile ilgilenir, ramazan ayının başlangıç ve bitiş tarihlerini ilan eder, hac idaresini üstlenirdi.
Hz. Ömer, hilafeti döneminde devletin toprakları genişleyince, idaresini kolaylaştırmak, servet ve gelirlerinin kontrolünü sağlamak maksadıyla, ülkeyi büyük idarî bölgelere ayırdı. Tarihçiler, onun devleti Mekke, Medine, Suriye, Cezîre, Basra, Kûfe, Mısır ve Filistin olmak üzere sekiz ana kısma taksim ettiğinde müttefiktirler. Hz. Ömer buralara siyasî ve idarî kabiliyetlerine göre valiler tayin etti. Ancak devletin başşehri Medine'ye vali tayin etmeyip idaresini bizzat kendisi üstlendi. Halife valilerini atarken onlara nasihat eder ve görevlerini nasıl icra edeceklerini onlara bildirerek kendilerini halktan üstün gösterecek bir fiiliyattan onları men ederdi. Hz. Ömer, Valilerini başıboş bırakmaz, ya bizzat kendisi denetler ya da halka sorarak araştırırdı. İdarî hiçbir hatayı affetmez, gerekli uyarıları en sert biçimde yapar, gerektiğinde de görevinden uzaklaştırmakta bir tereddüt göstermezdi.
Hz. Ömer devrinde fethedilen yerlerde kitleler halinde İslam'a gönüllü girenler olmuş, halk hiçbir şekilde İslam'ı kabul için zorlanmamıştır. Zira halife, din farkı gözetmeksizin insanlara iyi davranılmasına dikkat etmiş ve bu konuda valilerini uyarmıştır. Halka karsı uygulayacakları en ufak bir zulme müsaade etmeyeceğini ve hemen kısas uygulanacağını belirterek, insanların devlet otoritesini kullanarak birbirlerine zulmetmelerini önlemeye çalışmıştır.
İslam Devletin Teşkilatlanması
Hz. Ömer, İslam fetihlerinin yanı sıra İslam devletinin kurumsallaşması ve teşkilatlanması için de gayret gösteriyordu. Fetihler sonucu ganimetlerin artması müslümanlarla gayr-ı müslimler arasında yeni problemler ortaya çıkardı. Hz. Ömer bu problemleri çözmek amacıyla ganimet dağıtımında birtakım düzenlemeler yaptı. Bu düzenlemeler, ortaya çıkan anlaşmazlıkların Kur'an, sünnet ve kıyasa uygun olarak çözüme bağlanması için kadıların tayin edilmesini gerektiriyordu. Hz. Ömer, İslam Tarihinde vilayetlere kadı tayin eden ve onlara maaş bağlayan ilk kişi oldu. Böylece İslam tarihinde ilk adlî teşkilat kurumsal olarak Hz. Ömer tarafından oluşturuldu.
İslam devleti büyüyüp gelirleri artınca Hz. Ömer tarafından Medine'de bir merkezî hazine tesis edildi. Ganimet, fey, madenler, zekat, cizye, harac ve öşür gibi devlet gelirleri Beytü'lmal denilen bu hazineye konur, ihtiyaç halinde kullanılırdı. Beytülmal ilk defa Hz. Ömer döneminde ekonomik bir kurum olarak hüviyet kazandı. Hz. Ömer, Beytülmal gelirlerinden zekatı Tevbe 60, humusu Enfal 41. ayete göre müslümanlar arasında dağıttı. Cizye alınmasını emreden Tevbe suresi 29. ayette ise bu verginin dağıtılacağı yer belirtilmemişti. Hz. Ömer hilafetinin ilk yıllarında Rasûlullah'ın ve Hz. Ebû Bekir'in yaptığı gibi cizyeyi Medine'deki müslümanlara dağıttı. Haşr Suresi 6-10. ayetlerine dayanarak elde edilen ganimetlerin müslüman askerlere dağıtılmasını, fethedilen toprakların ise işleyicilerine bırakılıp buralardan elde edilecek gelirlerin bütün müslümanlara pay edilmesini emretti. Böylece fey kavramı da Hz. Ömer devrinde daha netleşmiş ve kurumlaşmış oldu. Bu düzenleme ile derebeylik sisteminin önüne geçilerek sosyal adalet sahasında büyük bir adım atıldı.
Asker maaşlarını ve ganimet dağıtımını düzenlemek, belirlemek maksadıyla divan teşkilatı kuruldu. Divan defterleri Arapların nesebini çok iyi bilen ve Kureyş'in kâtipleri olan Hz. Ali, Mahreme b. Nevfel ve Cübeyr b. Mut’im’den oluşan üç kişilik bir heyet tarafından düzenlendi. Beytülmal'den hisse alacak kişileri, Rasûlullah'a yakınlık derecesine, Gazvelere ve fetihlere katılma durumuna ve kabile esasına göre divan defterlerine kaydettiler. Divan defterlerinde şahıs isimleriyle birlikte yılda bir defa verilecek atiyye ile (atâ) aylık istihkaklar da (erzak, yiyecek) belirtildi. Aylık erzakın eşit miktarda tespit edilmesine karşılık atıyyeler, geçmişte din için yapılan hizmetlere ve Hz. Peygamber’e yakınlık derecesine göre farklı miktarlarda belirlendi.
Halkın durumunu tetkik etmek ve asayişi sağlamak için geceleri devriye gezen Hz. Ömer, şurta (polis) teşkilatını kurdu. Bu dönemde yapılan yeniliklerden bir diğeri de Rasûlullah'ın hicretinin tarih başlangıcı olarak belirlenmesidir. Makrizî’nin rivayetine göre madenî para (sikke) da Hz.Ömer’in getirdiği bir yeniliktir. Ayrıca İslam’da ilk vakıf olayı, Hz. Ömer’in Hayber’de kendisine düşen araziyi vakfetmesidir. Hz. Ömer bu hadiseyi söyle nakleder: “Allah’ın elçisine; Hayber topraklarının taksimi sonucu, ömrümde sahip olmadığım güzel ve değerli bir arazi bana isabet etti, bu konuda ne buyurursunuz?” dedim. Hz. Peygamber de: “istersen malın mülkiyetini elinde tut, semere ve gelirlerini ise yoksullara tasadduk et.” buyurdu.” Bunun üzerine Hz. Ömer, arazisini satılmamak, bağışlanmamak ve mirasla da geçmemek üzere, yoksullara, yakın hısımlara, miskinlere, yolda kalmışlara, Allah yolunda savaşanlara ve azatlık antlaşması yapan kölelere vakfetti. Mütevellinin (vakıf yöneticisinin) de bundan örfe göre yiyebileceğini şart koştu. Bu konuda bir vakıfname düzenleyerek bunu önce kızı Hafsa’ya sonra da nesline teslim ve vasiyet etti.
Hicri 18 (639) yılında Amvâs'ta ortaya çıkan veba salgını başta Suriye olmak üzere birçok bölgeye yayıldı. Salgın sonucu Ebû Ubeyde b. Cerrâh ile birçok sahabi ve 25.000'e yakın kişi vefat etti. Aynı yıl Hicaz’da baş gösteren bir kıtlık Müslümanları etkileyecek bir noktaya gelmişti. Hz. Ömer’in gerek salgın gerekse kıtlıkla ilgili aldığı tedbirler ve halkın ihtiyaçlarını karşılamada gösterdiği gayretler son derece mükemmel bir yönetim örneğidir.
Hz. Ömer ‘in Vefatı
Hz. Ömer, 23 (644) yılı haccını eda edip Medine'ye döndüğü günlerde, Ebu Lü'lüe adında bir köle halifeye gelip efendisinin kendisinden fazla ücret aldığını söyleyerek bunun azaltılmasını istedi. Halife onun demircilik, marangozluk ve nakkaşlık yaptığını öğrenince efendisinin kendisinden fazla ücret almadığını bildirdi. Bundan kin kapan Ebu Lü'lüe ertesi gün sabah namazında hançerle Hz. Ömer'i yaraladı ve öldürüleceğini anlayınca kendini öldürdü. Halife ölüm döşeğinde iken aşere-i mübeşşereden 6 kişilik bir şura meclisi oluşturdu ve 3 gün içerisinde içlerinden bir halife belirlemelerini istedi. Yerine Mescid-i Nebevi'de namaz kıldırmak üzere Suheyb b. Sinân'ı görevlendirdi. Hz. Âişe'den Rasûlullah'ın hücresine defnedilmek için izin istedi. Hz. Âişe kendisi için düşündüğü bu yeri ona vermeyi kabul etti. Hz. Ömer yaralandıktan üç gün sonra 26 Zihicce h.23 tarihinde (3 Kasım 644) vefat etti. Cenaze namazını Suheyb b. Sinân kıldırdı ve Rasûl-i Ekrem ile Hz. Ebû Bekir'in yanına defnedildi.
Hz. Ömer’in Şahsiyeti
Uzun boylu ve iri yapılı olduğu söylenen Hz. Ömer birçok evlilik yaptı. Zeyneb bint Maz'ûn el-Cumahiyye ile yaptığı evlilikten Abdullah ve Hafsa doğdu. Aşere-i mübeşşereden olan Hz. Ömer aynı zamanda vahiy kâtiplerinden ve Rasûlullah'ın en yakın sahabilerindendir. Kızı Hafsa ile Hz. Peygamber'in evlenmesi onların bu dostluğunu daha da pekiştirmiştir. Hz. Peygamber birçok konuda onunla istişare eder, bazı görüşleri inen ayetlerle (Muvafakât-ı Ömer) teyit edilirdi.
Rasûl-i Ekrem Hz. Ömer için "Allah, gerçeği Ömer'in lisanı ve kalbi üzere yarattı" (Tirmizî, Menâkıb, 18); "AIIah'ın emirleri konusunda ümmetimin en kuvvetlisi Ömer'dir"; "Muhakkak ki şeytan senden korkar, ya Ömer!" buyurmuş , "Ey Allah'ım! Ömer'in kalbinden haset ve hastalıkları çıkar ve onu imana tebdil et" şeklinde dua etmiştir. Hz. Ömer de kendisini malıyla ve canıyla İslam yoluna adamıştır.
Hz. Ömer'in meşhur olan lakabı el-Fârûk'tur. Faruk "Hak ile batılı birbirinden ayıran" anlamındadır. Bu lakabın kendisine Rasûlullah tarafından verildiği rivayet edilmektedir. İslam tarihinde "emîrü'l-mü'minîn" tabiri de ilk defa Hz. Ömer için kullanılmıştır. Ayrıca Hz. Ebû Bekir ile birlikte "şayhayn" diye anılmış ve bazı fakihler onların ittifak ettikleri hususları diğerlerinin görüşlerine tercih etmiştir. Ehl-i sünnet uleması onun Hz. Ebû Bekir'den sonra müslümanların en faziletlisi ve hilafet makamına en uygun sahabi olduğunda ittifak etmişlerdir.
Hz. Ömer 14 (635) yılında Mescid-i Nebevi'de ilk defa cemaatle teravih namazı kılınmasını emretmiş, kadın ve erkeklere iki ayrı imam tayin etmiştir. Mescid-i Haram'ı çevresindeki bazı evleri istimlâk ederek genişletmiş, meşalelerle aydınlatmıştır. Çocukların eğitimine büyük önem veren Hz. Ömer, Medine’de öğretmenler tayin etmiş, öğrencilere de maaş bağlatmıştır.
Hz. Ömer cahiliye döneminde dahi okuma-yazma bilen ender şahsiyetlerden biriydi. Hilafeti döneminde de insanları ilme tesvik eder ve Abdullah ibn Abbas gibi çocuk yaşta da olsa ilim sahibi olanlarla farklı mevzularda istişarelerde bulunmaktan çekinmezdi. İbn Mes'ûd vefatı üzerine "Onunla birlikte ilmin onda dokuzu gitti." demiştir.
Zâhidâne bir hayat süren Hz. Ömer, halifeliği süresince beytülmalden ihtiyacı dışında bir şey almamaya dikkat etmiş, sıradan bir Kureyşli gibi yaşamıştır. Hz. Peygamber onun hakkında, "Sizden önceki toplumlarda Allah'ın kalplerine ilham verdiği kimseler vardı. Eğer benim ümmetimde de böyle kimseler varsa -ki şüphesiz vardır- muhakkak Ömer de onlardandır" buyurmuştur.