Bedir’den gelen haber
Mekke’yi kasıp kavurdu
İçlerinden çıkıp giden
Bir avuç muhacir
Şaşaalı Kureyş ordusuna
Nasıl karşı koydu?
Ebû Cehil, Ümeyye ve diğerleri
Put gibi mi durdular?
Devrilmişler birer birer
Ağıta başladı kadınlar…
Yetmiş ölü ve bir o kadar esir
Çil yavrusu gibi dağılmışlar sefil.
Mekke sokaklarında bir ev var.
Karanlık ortasında parlayan nur.
İçinde Zeyneb bint Muhammed
Kaygılı, perişan, çaresiz oturur.
Derdini kime yansın, kime anlatsın?
Babası Allah Rasûlü’ne reva görülenlere mi
Eşi Ebu’l-As b. Rebi’nin hidayete eremeyişine mi
Yoksa başına geleceklere mi ağlasın.
Ne olurdu Ebu’l-As b. Rebi
Gönlünü açsaydın da imana
Kavuşsaydın ebedi huzura
Güzel ahlakın, dürüstlüğün, cömertliğin
Yüzünden belli güzel hasletlerin
Ne olurdu kendine zulmetmemek adına
Şu atalarının dinini bırakıp da
Koşsaydın zulmetten nura.
Kureyş’in esirliğinden kurtulamadın
Şimdi Medine’ye düşmüşsün esir
Ah anneciğim Hz. Hatice
Tâhire,Tâcire, Ceyyide.
Yanımda olsaydın şimdi.
Teselli eder bir akıl verirdin,
Zorluklara nasıl tahammül edilir
Onu gösterirdin.
Yoksan da yanımda
Senden hatıra gerdanlığın var
Ebu’l-As’ın fidyesi için
Onu göndereceğim naçar
Çünkü o yoksa Mekke diyarı
Bana dar mı dar.
Henüz inanamadı ama
Elbet Hakk’a açılacak gönlü
Ne kadar tepki alsa da
Soldurmadı Peygamber gülünü
Medine’de olması gereken Mekke’de
Mekke’de olması gereken Medine’de
Nurlu şehirde bir telaş var
Savaş bedelleri ödeniyor.
Fidye veremeyenler
çocuklara okuma- yazma öğretiyor.
Allah Elçisi savaşta şahin, sulhte halim
Tavsiyeleri ise çok derin.
Esirlerinize iyi davranın.
Öldürmeyi de diri bırakmayı da
güzel yapın!
Bir ara takılır gözleri
Mekke’den gelen çıkınlardan birine.
Bu gerdanlık Hatice’nin hediyesi
Can paresi büyük kızı Zeyneb’e…
Duygulanır, gözleri buğulanır
Hatice’nin hatıraları
bir bir gözünde canlanır.
Ey müminler, esir de fidyesi de
sizin hakkınız,
lakin uygun görürseniz
esiri de gerdanlığı da geri bırakınız.
Ya Habiballah! Emrin başımız üstüne
Yeter ki Sen, üzülme!
Ebu’l- As evine geri döner
Fakat Zeyneb’in sevinci çok kısa sürer.
Nedir ondaki bu değişik hâl,
Bu durgun tavır, bu kaçamak bakışlar.
Çıkıp gelmiştir ama bir şartla
Zeyneb’i Medine’ye uğurlamakla…
Babası onu çağırmaktadır.
Hakla batıl bundan böyle
bir arada bulunamayacaktır.
Zeyneb’in boynu kıldan ince
Emir Allah katından gelince…
Yanında eşi değil eşinin kardeşi,
Tutuyor onu taşıyacak deveyi
Zeyneb kime nasıl diyecek
Karnındaki gizliyi…
Kendini ulu zannedenler
Medine yolcusunun haberini alırlar
Hebbar b. Esved ve arkadaşları
Bu emanetin peşine takılırlar.
Kinane serer okları önüne
bağırır: “Yaklaşan olursa
saplarım ciğerine.”
Öfke ve hınçla gözü dönmüşler
deveyi ürkütüp mahfe ipini keserler.
Olan olur, deve ürker,
Gül halesi yere düşer.
İnsanlık ayağa düştü.
Kadına kalkan el
anneliğe gölge düşürdü.
O an kalplerdeki merhamet silindi.
Düşen, sadece Zeyneb değildi.
Yeryüzüne bir can düştü
Elleri ayakları belirsiz.
Adı konmamış yavrudan
Bir çığlık koptu sessiz
***
Mecbur Mekke’ye geri varılır
En makul çözüm Ebû Süfyan’dadır.
Böyle güpegündüz yola çıkılmaz
Yoksa bir kızın
babasına gitmesine karışılmaz.
Zeyneb biraz iyileşince
Yola revan olunur bir gece
Gönderilmiştir Zeyd b. Harise
Teslim edecektir onu baba evine.
Çöl! Kim bilir kaç bağrı yanık ağıt yaktı sana!
Kimine mezar oldun kimine ılık bir vaha.
Babası sebebiyle sıkıntı çeken inci
Artık sana emanettir onu iyi kolla!
Zeyneb Medine’ye varır
Akrabaları ona hasretle sarılır.
Aradan yıllar geçer…
Bir gün bir ticaret kervanı
Şam’dan dönerken
Müslüman topraklarından geçer.
Kervan ele geçirilir.
Malk, mülk ve develer…
Kafilenin başında ise
Ebu’l -As varmış meğer.
Sabah namazında bir ses duyulur
Mescid-i Nebi’de.
Ey Müslümanlar! Bilesiniz ki
Ben Rasulullah kızı Zeyneb’im
ve kervanın başındaki
Ebu’l-As b. Rebi’ye eman verdim.
Allah Elçisi ashabına döner
Duyduğumu işittiniz mi?
Vallahi, müminlerin en zayıfının dahi
Geçerlidir himayesi.
Sonra Zeyneb’in evine uğrar.
Kızım, himayene aldığın kişiye iyi davran
Lakin unutma, sen ona değilsin helal.
***
Nöbetçi birliğine haber gönderilir.
Ganimete mutlak hakkınız var
Fakat razı iseniz
Kervan mallarını iade ediniz.
Ebu’l- As huzura girer.
Yüzü mahcup, bir değişik hâl var.
Dili alenen söylemiyor ama
Onda sanki bir nur parıldar.
Fakat bir türlü imanı ikrar etmiyor
Üstelik malları da istiyor.
Müminlerin müsamahası
görenlere parmak ısırtıyor.
Mekke şaşkın, nasıl olur?
Önce yakalandı
sonra mallarla çıkageldi.
Emanetler bir bir
sahiplerine teslim edildi.
Ey Mekke, ey Kureyş!
Benden hakkınızı aldınız.
Öyleyse iyi bakınız.
Ben Allah ve Rasûlü’ne iman ettim.
Eğer Medine’de bildirseydim
Kurtulmak istediğimi zannedeceklerdi.
Ve eğer yine Medine’de söyleseydim
Sizden birileri, kervana
el koyduğumu düşüneceklerdi.
Artık Müslümanlardanım
ve hicret ediyorum.
Sizi de putlarınızı da reddediyorum.
Sevgi, sabır, içtenlik, vefa
Sonunda gerçekleşir kavuşma.
Ümame adında bir kız
ve Ali adında bir oğul
Zeyneb’den ümmete hatıra.
Yüreği güçlü bedeni zayıftı.
Güçlüyken güçsüz kalanı
Himayesine alırdı.
Dünyadan göçtüğünde
Sadece otuz yaşındaydı.
Kapanmayan yarası ile
Şehitlerle anıldı.
Babası, Efendimiz (sas) ,
Kızı defnedilirken hüzünlendi.
Üzülerek indiği kabirden
tebessüm ederek haber verdi:
Zeyneb’in zayıflığını düşünerek
Cenâb-ı Allah’a dua ettim.
Duam kabul buyruldu.
Sıkıntısı son buldu.
“O, kızlarımın hayırlısıdır.
Benden ötürü
hayli musibetlere maruz kalmıştır.”
Yeni yorum ekle