Ebû Lübâbe İkinci Akabe Biatı’nda bulundu ve Hz. Peygamber tarafından kabilesine temsilci tayin edildi. Bedir Gazvesi’ne katılmak üzere yola çıkmışken Ravhâ’dan geri çevrilerek Medine’ye emîr olarak gönderildi ve Bedir ganimetinden kendisine pay ayrıldı. Uhud Gazvesi’nden önce bir hurmalık yüzünden ensardan yetim bir çocukla aralarında anlaşmazlık çıktı. Hz. Peygamber Ebû Lübâbe lehine hükmettiyse de ondan hakkını çocuğa bağışlamasını rica etti. Ebû Lübâbe’nin bu ricayı kabul etmemesi Hz. Peygamber’i gücendirdi. Daha sonra Uhud Gazvesi’ne katıldı. Benî Kurayza muhasarasında onun eski müttefiki ve komşuları olan yahudiler Ebû Lübâbe’nin yanlarına gönderilmesini istediler ve kendisini bir kurtarıcı gibi karşıladılar. Ebû Lübâbe onlara Sa‘d b. Muâz’ın hükmüne boyun eğmelerini ve teslim olmalarını tavsiye etti. Bunun kılıçtan geçirilmek demek olduğunu anlatmak için de eliyle boğazını işaret etti. Fakat daha sonra pişman oldu ve bu davranışıyla Allah’a ve resulüne ihanet ettiğini düşünerek Hz. Peygamber’in yanına uğramadan mescide gidip kendisini bir direğe bağlattı. Affedildiğine dair âyet nâzil oluncaya ve bizzat Hz. Peygamber tarafından çözülünceye kadar altı gün yiyip içmeden direğe bağlı olarak kaldı. Sonraları bu direk “tevbe direği” diye anıldı. Lübâbe ashaptan birkaç kişiyle birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığı ve bu sebeple Hz. Peygamber tarafından azarlandığı için kendisini bu şekilde cezalandırmıştır. Affedildikten sonra Benî Kurayza’ya komşu olan mülkünün tamamını sadaka olarak vermek istediyse de Hz. Peygamber bunun ancak üçte birini tasadduk etmesine izin verdi. Mescid-i Dırâr’ın yapımına da yardımda bulundu; ancak bu konuda herhangi bir ithama uğramadı.
Ebû Lübâbe’nin vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında veya onun şehid edilmesinden sonra, yahut Ali b. Ebû Tâlib’in hilâfeti yıllarında öldüğü, hatta 50 (670) yılına kadar yaşadığı rivayet edilmektedir.