‘An’dan ‘Zaman’a Dönüş
Zaman… “z” ve “n” sesleri arasına sıkıştırılmış anlamlar yumağı. Anlatmak için, kaydetmek için, yaşamak için, anmak için zaman. Farkına varılsa da varılmasa da durmadan yol alan sonsuzluk yolcusu. Üzerinde tasarrufa kimsenin muktedir olmadığı tek sermaye.
Nedir zaman? İniş mi, yok oluş mu, hüsran mı yoksa sonsuzlukta sonsuza dek var olmanın tek anahtarı mı? Anlarımızı sermayeye çevirip onlarla kalıcı bir ticaret yapmak mı yoksa anlara mahkûm olup ümitsizliğin batağında veya sevincin zirvesinde yok olmak mı? Biz an’ın çocuğu muyuz yoksa an’ın tanığı mıyız?
Zaman en çok ömür kelimesiyle yan yana durunca anlam kazanıp berraklaşıyor. Geçmek ise onun en önemli vasfı. Ucundan yakalamak için elini uzattığında geriden gelen anı kaybetmek mukadder. Uçsuz bucaksız bir okyanusta habire çırpınan insan gibiyiz hayatın içinde. Boğulmamak üzere sarf ettiğimiz gayret, boğulmamıza sebep oluyor aynı zamanda. Bizi kurtaracak tek şeyin sükûnet olduğunu biliyoruz; ancak bu fikre teslimiyet o kadar kolay değil.İpil ipil yağan yağmurun ardından genzimizde kalan toprak kokusudur zaman. Ya da bir daha görüp göremeyeceğimizi bil(e)mediğimiz bir sevdiğimizin kalbimize bıraktığı acıdır zaman. Galiba yaşadığımız anların vasıflarıyla anarız zamanı. Gönlümüze ferahlık veren demlerse yaşadıklarımız, özlemle iç geçiririz; zorluklarla baş etmek düşmüşse payımıza, hatırlamak bile istemeyiz o anlarımızı. O günlere ait acının tortusuyla birkaç damla yaş süzülüverir gözlerimizden. Yani zaman, içine girdiği kabın şeklini alan bir mai gibidir; hüzünlü, neşeli, bereketli, kısır, sıkıcı ya da…
Kuyularda umutsuz olmak, ölmektir aslında. Bu anın geçici olduğunu düşünerek umuda râm olursak eğer, kokumuzu alıp bağrına basacak bir Yakup ihsan edecektir Allah bize. Eğer kuyudaysak oradan çıkacak güç de vardır bizde.
Sıcak, yorgunluk, tedirginlik, zorluk ve bir yolculuk için ne kadar meşakkat varsa hepsinin olduğu bir kutlu sefer… Sevr Mağarası. İçeride üçüncüsü Allah olan iki kişi. Yürekler ağızda, diller duada ve an’ı aşan bir peygamberin o güzel sözü: “Korkma! Allah bizimle.” Tıpkı selefi Hz. Musa gibi… Azgın Kızıldeniz, ondan daha azgın Firavun ve ordusu. İmkânların tükendiği an ve zaman içinde yaratılan zaman… Kurtuluş…
İşte tam da burada bize düşen şey önceyi hatırlamak, sonramıza dair tedbirler almak ve var olandan anlamlı bütünler oluşturmak. Çünkü parçalanmış zamandan yekpare zamana geçeceğimiz an’ı düşünerek parçaya takılmadan bütünü tamamlamak bizi mutlu kılacaktır.
Mademki gözetleniyoruz ve madem “Hallâk” olan bir Rabbimiz var o halde ne gam!