Keşke Demeden Önce
عَنْ اِبْنِ مَسْعُودٍ (رَضِيَ اللهُ عَنْهُ) عَنِ النّبِيِّ (صَلَّي اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ) قَالَ: لاَ تَزُولُ قَدَمُ ابْنِ آدَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّي يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ عُمُرِهِ فِيمَ اَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَ أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ اَيْنَ اِكْتَسَبَهُ وَفِيمَ اَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ
Hz. Abdullah b. Mes’ud (ra)’dan nakledildiğine göre Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurdu:
″Kıyamet günü Rabbinin yanında beş şeyden hesap sorulmadıkça âdemoğlunun ayağı yerinden kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini nerede ve nasıl yıprattığından, malını nereden kazandığından, o (malı) nereye harcadığından ve bildikleriyle ne yaptığından.″ (Tirmizî, Kıyâmet:1)
Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Hem de gelmesi pek yakındır.[1] O gün adalet terazileri kurulacak ve dünyada yaptığımız her şeyden inceden inceye hesaba çekileceğiz. Yaptığımız zerre kadar iyiliğin de, zerre kadar kötülüğün de karşılığını tastamam göreceğiz.[2]O gün pişmanlıkların, keşke’lerin günüdür. O gün zalimlerin ellerini ısırıp,“Keşke Peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım. Keşke filancayı dost (ve önder) edinmeseydim.″[3] diyeceği gündür. ″O gün ne mal fayda verir; ne de oğullar. Sadece Allah’a her türlü kötülükten arınmış kalb-i selimle gelenler fayda bulacaktır.″[4]
Peygamberler Sultanı (sas) iş işten geçmeden önce hazırlığımızın gerekliliğini, ″Ölmeden önce ölüme hazırlan.″[5] diyerek ne güzel ifade buyurmuştur. Eğer kıyamet günü nelerden hesaba çekileceğimizi bilirsek, dünyadaki hazırlığımızı buna göre yapabiliriz. Bizi bizden çok düşünen Efendimiz (sas), kıyamet sorgusunun ana konularını haber vererek ümmetini uyarmıştır.
En Değerli Sermayemiz
Ömür, Allah’ın insana bahşettiği en değerli sermayedir. Bilindiği gibi ticarette sermayeye büyük önem verilir. Çünkü güzel işletilen sermaye, ileride sahibine kat kat kazanç getirir. Tıpkı bunun gibi ömür sermayesi de güzel ve hayırlı yolda harcanırsa sahibine ahirette en büyük kazancı temin eder. Bu açıdan bakıldığında, insanların kendisiyle ebedî mutluluk veya mutsuzluğu hak edecekleri ömür nimetine en büyük önemi vermeleri gerekir. Fakat insanların çoğu bu şuurdan yoksundur. Onlar, ömürlerini Allah’a itaat ve kullukla güzelleştirecekleri yerde, günlük koşuşturmalar ve faydasız uğraşlar içinde heba edip giderler.
Ömrün uzun olması, her yaptığı bir hikmete dayanan Yüce Allah’ın çok değerli bir ihsanıdır. Bu ihsanı fırsat bilip ahiret azığına dönüştürenler olduğu gibi çarçur edip heba edenler de vardır. Bir defasında, İki Cihan Güneşi Efendimize (sas) insanların en hayırlısı ve en kötüsünün kimler olduğu sorulmuştu da, O (sas) şöyle buyurmuştu: ″İnsanların en hayırlısı ömrü uzun, ameli güzel olandır. İnsanların en kötüsü ise ömrü uzun fakat ameli kötü olandır.″[6]
Sevgili Peygamberimiz (sas), ne kadarlık bir yaşamın uzun ömür sayılacağını da haber vermiş ve şöyle buyurmuştur: ″Allah, altmış yaşına gelip de ecelini geriye bıraktığı bir kimseden artık hiçbir mazeret kabul etmez.″[7] Ne kadar yaşarlarsa yaşasınlar insanlar kıyamet günü daha uzun yaşamış olmayı temenni edecektir. Rasûlullah Aleyhisselâm bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: ″Sizden ölen hiç kimse yoktur ki pişman olmasın.″ (Sahabîler): ″Ya Rasûlallah! Pişmanlığının sebebi nedir?″ dediler. ″İyilik yapan bir kimse ise iyiliğini arttırmadığından, kötülük yapan bir kimse ise vazgeçmediğinden dolayı pişman olur.″ [8]
Gençlik Nimeti
Gençlik, ömür sermayesinin en kıymetli dilimidir. Kur’an ve sünnetin gösterdiği doğrultuda kullanılan bir gençlik, manen ebedîleşir; sahibini cennette sonsuz nimetlere eriştirir. Ne var ki genç insanın işi kolay değildir. Çünkü nefs ve şeytan en çok gençlerle uğraşır. Gençlerin heyecan ve duygu yoğunluğu en üst düzeyde olduğundan nefs ve şeytanın ağına düşmeleri kolay olur. Kâinatın Övüncü Sevgili Peygamberimiz (sas) bir hadislerinde, ″Gençlik delilikten bir şubedir.″[9] buyurmuştur. Gençlik enerjisini nefsânî taşkınlıklarda harcayanlar olduğu gibi; iman, ilim ve cihad meydanlarında fedakârca kullananlar da vardır. Yüce Allah’ın Kur’an’da kendilerinden övgüyle bahsettiği ″Ashab-ı Kehf″ de böyle gençlerden oluşmuştur. Rabbimiz (cc), onlardan şöyle bahseder: ″…Şüphesiz onlar Rablerine inanmış genç yiğitlerdi. Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.″[10]
Allah’ın Sevdiği Gençler
Habîbullah Efendimiz (sas) bir hadislerinde, ″Allah azze ve celle, gençlik rüzgârına kapılmayan genci beğenir.″buyurmuştur.[11] Bu hadiste ″gençlik rüzgârı″ olarak tercüme ettiğimiz ″sabve″ tabiri, gençliğe ait nefsânî eğilimleri ifade eder. Böylece, olanca güçlüğüne rağmen gençliğini haramlardan kaçınarak itaat yolunda geçirenler ilâhî beğeni ve sevgiyle ödüllendirilirler.
Sevgili Efendimiz (sas), Allah’a ibadet atmosferi içinde büyüyen gençleri müjdelemiştir. Buna göre, böyle gençler hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet günü Allah’ın (arşının) gölgesinde gölgelendirilecek yedi sınıftan birisini oluştururlar.[12] Farzlara ilâve olarak nâfile ibadetlerle de kendilerini süsleyen gençler, gençlik sermayesini en güzel biçimde değerlendirmiş olurlar. Kıyamet günü en büyük kazanç da onların olacaktır. Rasûlullah aleyhisselam bir defasında, ″Abdullah (b. Ömer) ne iyi bir genç! Keşke bir de gece namazı kılsa!″ buyurmuştu. (Hadisi nakleden) Sâlim (ra), Abdullah b. Ömer (r.anhümâ)’in bundan sonra geceleri pek az uyuduğunu haber vermiştir.[13]
Gençlerden hiç günah işlememelerini beklemek ve onları hataları yüzünden mahkûm etmek doğru değildir. En doğru davranış şekli, onlara güzellikle nasihat etmektir. Gençlere yapılacak nasihat onları ümitsizliğe sevk etmemeli; tövbeye, iffetli ve faziletli bir hayata özendirmelidir. Bu konuda nakledilen şu hadis, başta eğitimciler olmak üzere herkese yol gösterir niteliktedir: ″Gençlere iyilikle muamele etmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü onların kalpleri çok hassastır. Allah beni müsamahakâr tevhid diniyle gönderdi. Yaşlılar bana karşı çıkarken beni gençler destekledi.″[14] Sevgili Peygamberimizin (sas) gençlere davranış tarzı hepimize örnek olmalıdır. O (sas) bir defasında, saygısızca kendisinden zina etmek için izin isteyen bir gence hızlı bir empati eğitimi vermiş ve onu, kızmadan güzellikle vazgeçirmiştir.[15] Peygamberler Sultanı (sas), ″Allah tövbe eden genci sever.″[16] buyurmakla, nefsin günah tuzağına yakalanan gençleri, ümitsizlik çukuruna düşmekten korumuştur.
İslâm’da, olgun davranan ve sorumluluk bilinciyle hareket eden gençler övülmüş; hafiflik yapan ve eğlence düşkünü olan ihtiyarlar ise yerilmiştir. Bu hususta Peygamber Efendimiz (sas), “Gençlerinizin hayırlısı ihtiyarlarınıza benzemeye çalışanlar; ihtiyarlarınızın kötüsü de gençlerinize benzemeye çalışanlardır.” buyurmuştur.[17]
Mal Emanetini Ne Yaptınız?
Mülkün hakiki sahibi sadece Allah’tır. Dünya hayatında sahip olduğumuz mal ve evlatlar ise aslında bize fitne; yani imtihan sebebi olarak verilmiş emanetlerdir ve biz bu emanetlerden hesaba çekileceğiz. Hiç şüphesiz bize, malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımız sorulacaktır. Acaba biz, bu sorguya hazırlıklı mıyız?
Peygamberimiz (sas) bir hadislerinde ileride gelecek bir topluluktan bahsetmiştir. Bu hadis sanki bizi anlatıyor gibidir: ″İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, kişi malı helâlden mi, haramdan mı aldığına aldırmaz.″[18]Günümüzde, İslam’ın şiddetle yasakladığı faiz, bir dünya gerçeği ve ekonominin gereği olarak görülüp yasal hâle getirilmiştir. İçki ve fuhuş işletmelerinden alınan vergiler insanların helâl maaşlarına karıştırılıp onların bereketini yok etmiştir. Kumar, ″iddaa, spor toto, milli piyango… ″ gibi adlarla şirin gösterilmeye çalışılmaktadır. Rüşvet alabildiğine yaygınlaşmış; hırsızlık bile olağan karşılanır olmuştur. İnsanlar yiyip içtiklerinin helâlden mi, yoksa haramdan mı olduğuna aldırmaz olmuşlardır. Hâlbuki bir hadiste; yediği, içtiği, giydiği haram olanların dualarının bile kabul olmayacağı haber verilmiştir.[19] ″Bizi aldatan bizden değildir.″[20] buyuran Peygamber’in (sas) sözü unutulmuş; aldatmak uyanıklık, dürüstlük saflık sayılır olmuştur. Kıyamet günü malını nereden kazandığının hesabını vereceği şuuruyla yaşaması gereken Müslüman, kalabalıklara uyup şartlara teslim olmamalı; haram kazançtan şiddetle sakınmalıdır.
Şuurlu Müslüman malını nereye harcadığına dikkat etmeli, onu haram ve faydasız eğlencelerle, gösteriş ve aşırı lüks tutkusuyla israf etmemelidir. Bilâkis mal emanetinin hakkını vermeli; onu zekâtla, sadakayla Allah yolunda infak ederek ebedîleştirmelidir. Böyle yapanlar, bire yedi yüz kazandıracak en kârlı ticarete yatırım yaptıklarını bilerek sevinmelidirler.[21]
İlim Emaneti
Dinimizde ilim teşvik edilmiş; ilmin ve âlimin şanı yüceltilmiştir. Yüce Rabbimiz(cc), ″Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?″ buyurmuştur.[22] Her nimet bir külfeti; yani sorumluluğu gerektirir. İlim nimeti de Müslüman’a bir sorumluluk yüklemektedir ve kıyamet günü ilim sahipleri hesaba çekilecektir. Yalnız bu noktada bazı Müslümanlar, ″Ben âlim değilim. O halde, bu konuda sorumluluğum yoktur.″ dememelidir. Çünkü ilim bölünmez bir bütün değildir. Az veya çok herkes bildiğinden sorumlu tutulacaktır.
İlim konusunda üzerinde durulması gereken ilk şey niyettir. İslam’da ilmin, övünmek, caka satmak, tartışmada rakiplerini mağlup etmek, mal ve mevki kazanmak gibi amaçlarla öğrenilmesi şiddetle tenkit edilmiştir: “Kendisiyle Aziz ve Celil olan Allah’ın rızası kazanılan bir ilmi, sırf dünya ile ilgili bir menfaat elde etmek için öğrenen bir kimse, cennetin kokusunu bile alamayacaktır.”[23] İlim sırf Allah rızası için öğrenilmeli; bildiğini uygulamak temel esas olmalıdır. Muaz b. Cebel (ra): ″İstediğiniz kadar biliniz. Allah Teâlâ Hazretleri (bildiğinizi) yapıncaya kadar, ilim karşılığında size asla ecir vermeyecektir.″ buyurmuştur.[24] İlmin getirdiği önemli bir sorumluluk da onun gizlenmeyip insanlara açıklanmasıdır. Kur’an’da, ilmini gizleyen âlimlere Allah’ın ve lanet edebilen bütün varlıkların lanet edeceği bildirilmiştir.[25] Netice olarak bizler ilim konusunda niyet ve ihlâsımızdan, ilmimizle amel edip etmediğimizden ve onu başkalarına öğretip öğretmediğimizden hesaba çekileceğimizi bilmeli ve hesabımızı ona göre yapmalıyız.
Kıyamet gününde, ömür sorgusundan yüz akıyla çıkmak için dünyada nasıl yaşamamız gerektiğiyle ilgili hem pratik, hem de kesin başarıya götüren bir formül vardır. Bu da ömrümüzü, Allah’ın, ömrüne yemin ettiği en yüce insanın ömrünü örnek alarak yaşamaktır.
Rabbimizden bizleri, kıyamet gününün beş temel sorgusundan yüz akıyla çıkan kullarından eylemesini diliyoruz. Kıyamet günü ″keşke″ diyenlerden olmamak için şu hadis-i şerif üzerine tefekkür etmek gerekir: ″Cehennem gibisini görmedim; ondan kaçanlar uyumaktadır. Cennet gibisini de görmedim; onu isteyenler de uyumaktadır.″[26]
[1] Bkz.: Muhammed:18.
[2] Bkz.:Zilzal:7-8 ; Enbiya:47.
[3] Furkan:27-28.
[4] Şuara:88-89.
[5] Hakim, el-Müstedrek, Rikâk:25 No:7868.
[6] Tirmizî, Zühd:21-22.
[7] Buhârî, Rikâk:5.
[8] Abdullah b. Mübârek, Kitâbü’z-Zühd ve’r-Rekâik, No:33.
[9] Kuzâî, Müsnedü’ş-Şihâb, Çev.:Ali Akar Konya 2005 (Armağan Kitaplar) s.:106 Hadis no:165.
[10] Kehf:13.
[11] Ahmed, IV/151.
[12] Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikâk 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2.
[13] Buhârî, Tâbir:35-36.
[14] Ahmed Muhammed Cemal, Ûsîküm bi’ş-Şebâbi Hayran, Mekke 1989 s.:3 (Dr. Halil İbrahim Kutlay, Peygamberimizin Gençliğe Yaklaşımı İst. 2006 Rağbet Yay. s.:10).
[15] Bkz.: Ahmed, Müsned:5/256-257 No:30817.
[16] Aclunî, Keşfu’l-Hafâ: Hadis no:748; Alaüddin el-Müttekî, Kenzü’l-Ummâl No:10185.
[17] Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, No:4071.
[18] Buhârî, Buyû’:7,23.
[19] Müslim, Zekât: 64; Tirmizî, Tefsir (sûre:2):36.
[20] Müslüm, İman: 164; Tirmizî, Buyû:74.
[21] Bkz.:Bakara:261.
[22] Zümer:9.
[23] Ebû Dâvûd, İlim:12; İbn Mâce, Mukaddime:23.
[24] Abdullah b. Mübârek, Kitabü’z-Zühd ve’r-Rekâik No:62.
[25] Bakara:159.
[26] Abdullah b. Mübârek, Kitabü’z-Zühd ve’r-Rekâik No:27.