“el-KÂMİL ve ÜSDÜ’L GÂBE MÜELLİFİ”
Ebu'l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî (ö. 630/1233)
Hayatı: 555/1160 yılında Cizre'de doğdu. Babası Ebu’l-Kerem, İmâdüddin Zengî döneminde vezir Cemâleddin'in Cizre'deki naipliğini ve Mevdûd b. İmâdüddin Zengî devrinde ise Dîvânü'l-Harâc[1] reisliği gibi devlet görevlerini yapmıştır. Diğer yandan ise ticaretle ve çiftliğinde tarımla meşgul olmuştur. Aile Bekir b. Vâil kabilesinin Şeybânoğulları koluna mensuptur. Babaları ileride “İbnü’l-Esir”[2] lakabını taşıyacak olan oğulları Mecdüddin, İzzeddin ve Ziyâeddin'in öğrenimiyle yakından ilgilendi. İyi bir öğrenim görmeleri için daha sonra Musul'a çekilerek[3] onları en yetkili hocalara gönderdi. Her biri İslamî ilimlerde bu lakapla meşhur oldular.[4]
İbnü’l-Esir (İzzeddin) ömrünün son yıllarında kendini hadis ilmine vakfederek ilerlemiş yaşına rağmen bu alanda öğrenci yetiştirip özellikle sahabe biyografilerine ve hadis râvilerinin nisbelerine dair eserler verdi. 25 Şâban 630'da (6 Haziran 1233) Musul'da vefat etti. Musul'daki kabrinin üzerinde bugün 1939'da yaptırılan büyük bir türbe bulunmaktadır.
Tahsili: Tahsiline Musul’da başlayıp Şam, Kudüs ve Haleb’te devam etti. Daha sonra Bağdat’a gelerek burada çeşitli âlimlerden dil, hadis, edebiyat ve tarih okudu. Bağdat’taki tahsilini tamamlayarak[5] Musul’a geri döndü. Burada tarihle uğraşmaya başladı. Kudüs'ün fethinden sonra 584'te (1188) Dımeşk'te Selâhaddîn-i Eyyûbî ile görüşen ve Hittîn Savaşı’nın cereyan ettiği alanı gezen İbnü'l-Esîr; Antakya Prinkepsliği topraklarının fethi için girişilen sefere, Musul askerlerinin yanında, tarihçi olarak katıldı.[6] Yirmi bir yaşında iken hacca gitti ve Haremeyn'de bazı âlimlerle görüşüp onlardan hadis öğrendi. Dönüş yolunda bir süre Bağdat'ta kalarak Şâfiî fakihi Şeyh Ebu'l-Kâsım Yaîş ile hadisçi İbn Sükeyne'nin derslerine devam etti.[7] Hayatının geri kalan kısmında kitap telifi ile meşgul oldu.
İlmî Kişiliği ve Tarihçiliği: İbnü’l-Esîr, Muhammed Cerîr et-Taberî'nin izleyicisidir.[8] Taberî ve Mesûdî gibi en büyük İslâm tarihçilerindendir. Tarih sahasında dört önemli kitabı zamanımıza ulaşmıştır. Bunların en önemlisi 10 büyük cilt halinde te'lif ettiği el-Kâmil' fi't-Târih adlı büyük İslâm Tarihi’dir.[9] Bu eseriyle haklı bir şöhrete kavuşan İbnü'l-Esîr, tarihini yalnız rivayete değil, aynı zamanda gözlemlere de dayandırmak için birkaç kez Hicaz bölgesine kadar gitmiştir.[10] Aynı zamanda hadiste hafızlık derecesine ulaşmış, usûl-i hadis, siyer, edebiyat, ensâb ve eyyâmü'l-Arab'da da üstad sayılmış, evi her zaman âlim ve ediplerle dolup taşmıştır.[11]
Kişiliği ve Karakter Yapısı: Hafızası çok kuvvetli, zeki ve mütevazı bir insandı. Makam ve mevki sahibi olmayı istememiş, kendisine itibar gösteren Zengîler'in ve Eyyûbîler'in yaptıkları bütün devlet görevi tekliflerini geri çevirmiştir.[12]
Hakkında Söylenenler: İbn Hallikân, Halep'e yaptığı ziyaret sırasında, İbnü’l-Esîr'in 626/1229’da el-Melikü'l-Azîz'in atabeği Şehâbeddin Tuğrul tarafından saygın bir misafir olarak ağırlandığını bizzat gördüğünü söyler ve onu mütevazı, ahlâk ve fazilet âbidesi bir âlim olarak tanıtır. Kendisinin de onun ilminden istifade ettiğini belirtir (Vefeyât, 111, 349).[13] Aynı zamanda onu hadis usulü ve hıfzında da “imam” olarak tasvir etmektedir.[14]
Eserleri:
1. el-Kâmil fi't-Târîh: İbnü'l-Esîr'e ortaçağın en büyük ve en güvenilir tarihçilerinden biri olma vasfını kazandıran umumi tarih kitabıdır. Bu kitap ilk defa Carolus Johannes Turnberg tarafından yayımlanmış (Leiden 1851-1876), daha sonra çeşitli baskıları yapılmış ve Türkçeye Prof. Dr. Ahmet Ağırakça[15] ve Prof. Dr. Mertol Tulum tarafından çevrilmiştir (İstanbul, Bahar yayınları, c. 1-13, 1986).
el-Kâmil, dünyanın yaratılışıyla başlar. Peygamberler Tarihi’nden sonra Roma, Yunan, Selevkiler, Yemen ve Cahiliye devri Arapları anlatılır. Eyyamu’l-Arab hakkında ayrıntılı bilgi verilir. Bir ciltte bunlar anlatıldıktan sonra Hz. Peygamber’le İslâm Tarihi başlar. Hicretten sonra olaylar yıl yıl anlatılarak 628/1231 yılı sonuna kadar gelir. İbnü’l-Esîr'in bu eseri, kendi devrinden itibaren dünya çapında haklı bir şöhret kazanmış, bundan sonra İslâm ve Türk tarihiyle uğraşanların başlıca kaynaklarından biri olmuştur.[16] Bu özelliğini bugün de korumaktadır.
Eser ana hatlarıyla siyasî-askerî bir İslâm tarihidir.[17] İslam tarihçiliği için önemli bir eserdir. Önemini ve değerini artıran nedenlerden biri de, Batı İslâm dünyasına dair birçok bilgiler vermiş olmasıdır. Çünkü kendi zamanına kadarki doğuda yetişmiş tarihçiler, batıdan hiç söz etmemiş veya pek az bilgi vermişlerdir. el-Kâmil'in biçimi Târih el-Umem ve'l-Mülûk'u andırmaktadır. Fakat el-Kâmil, birçok konuda daha toplayıcı ve daha canlıdır. Müellif üslûptaki kuruluğa rağmen, konunun uygun düştüğü yerlerde gerçek birer dram levhası oluşturmak gücünü göstermiştir.[18] el-Kâmil batı ilim dünyasında da referans kabul edilmiş, ilim dünyasının en çok müracaat edilen eserleri içinde yerini almıştır.
2. et-Târîhu'l-Bâhir fi'd-Devleti'l-Atâbekiyye (Târîhu'd-Devleti'l-Atâbekiyye fi'l-Mevsıl): İbnü'l-Esîr bu eserini Zengîler'in İslâm'a, Müslümanlara, ailesine ve şahsına yaptıkları iyilikleri vefa duygusuyla dile getirmek, isimlerini ebedîleştirmek ve onları dünyaya örnek bir hanedan olarak tanıtmak amacıyla yazmıştır.[19]
3. Üsdü'l-Gâbe fî Marifeti’s-Sahâbe (Ahbârü's-Sahâbe): Sahâbîlerin hayatı hakkında yazılmış olup bu tür eserler arasında çok seçkin bir yere sahiptir. Alfabetik olarak tertip edilmiştir. Eser ilk defa Mısır'da yayımlanmış (1863-1869), daha sonra çeşitli baskıları yapılmıştır.[20]
4. el-Lübâb fî Tehzîbi'l-Ensâb: Semânî'nin Kitab el-Ensâb'ının ilaveli ve tashihli muhtasarıdır. Üç cild halinde tertip ettiği bu kitabın mukaddimesinde, telif esnasında göz önüne aldığı kuralları dokuz madde halinde sıralamıştır. Sahasındaki önemli müracaat kitaplarındandır. Wüstenfeld tarafından 1835 yılında Göttingen'de, 1358 (1356) yılında Kahire'de, daha sonra Beyrut'ta olmak üzere defalarca yayımlanmıştır.[21] İbn Hallikân'ın, kendi zamanında çok yaygın olarak kullanıldığını belirttiği eser (Vefeyât, 111, 349) İslâm toplumunun sosyal yapısı açısından zengin malzeme içerir. Suyûtî de kitabı Lübbü'l-Lübâb fî Tahrîri'l-Ensâb adıyla ihtisar etmiştir.
İbnü'l-Esîr'in bunlardan başka Târîhu'l-Mevsıl adlı tamamlanmamış bir çalışması bulunmakta, ayrıca diğer bazı eserler de ona nisbet edilmektedir (Muhammed b. Abdullah el-Hamdân, s. 99-104).[22]
Metodu: İbnü'l-Esîr rivayetleri değerlendirirken ihtiyatlı davranmasıyla, haberleri tahlil ve tenkit süzgecinden geçirdikten sonra kullanmasıyla ve yalnız güvenilir kaynaklara başvurmasıyla tanınmıştır. Bir tarihçi sıfatıyla geçmişe ait bilgilerden, örnek hadise ve tecrübelerden faydalanılması gerektiğini, tarihin iyi ve kötü yönleriyle tekerrürden ibaret olduğunu, dolayısıyla insanların ondan ibret alarak kendilerine yön vermelerini ve ahiret hayatı için de azık hazırlamalarını tavsiye eder.[23]
Tarihçi İbnü’l-Esir, eserinin girişinde, zamanında tarihe karşı rağbet gösterilmemesinden, kültürlü olduklarını iddia eden kimselerin bilgisizliğinden acı bir dille yakınır ve bu anlayışı çürütmek için tarihin gerekliliği ve önemine ilişkin anlamlı görüşler ortaya koyar. O zamana kadar tarih yazarlarının izledikleri metodu eleştirdikten sonra, el-Kâmil fi't-Târih'i yazarken izlediği metod konusunda önemli açıklamalar verir:[24] "İşte bundan dolayı hadisenin tamamını, konuyu bozmadan bir araya topladım. Bunları ardı ardına bir birini takip eder şekilde sıraladım. Eğer herhangi bir yörede kısa süreli hâkimiyet kuran bir hâkimden bâhsettiysem, onun tüm haberlerini baştan sona kadar anlattım. Çünkü onunla ilgili haberler birbirinden ayrılırsa bir şey anlaşılmaz. Yine her senenin sonunda, sene içinde vefat eden bilginleri, toplumun ileri gelenlerini adlarıyla zikrettim. Lafızda ve okunuşta şüpheli isimleri şüpheyi giderecek şekilde not ettim. Eserin çoğunu yazdıktan sonra, ortaya çıkan ve peşi sıra gelen bir takım olaylar sebebiyle uzun müddet ondan ayrı kaldım. Bununla beraber yine de kusurlarım vardır. Bu kusurların kalemimden çıktığını ve onun sebebiyet verdiğini söyleyemem. Aksine bilmediklerimin bildiklerimden çok olduğunu itiraf ediyorum. Kitabımın anlamına uygun bir isim aradım ve ona el-Kamil fi't-Tarih adını verdim." (İbnü'l-Esîr, Târîh el-Kâmil, 1/403. Mısır Baskısı).
[1] Harac: Ücret, kira, gelir, vergi, çıkarılan şeyin ismi, anlamına gelen bir kelime olup, gayr-i Müslimlerin topraklarından alınan vergidir. İslam devletlerinde önemli bir gelir kaynağıdır. İktisadî ve hukukî bir kurum olarak gelişme göstermiştir. Terim olarak gayr-i Müslimlere ait topraklardan alınan verginin ismidir. Ayrıca İslam devletlerinde Beytu’l-Mal’in bütün gelirlerine verilen bir unvandır. (Bk. Prof. Dr. Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, s. 41-64)
[2] Bk. S.Kemal Sandıkçı, “İbnü’l-Esir Kardeşler”, OMÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 6, Samsun-1992.
[15] İÜ Edebiyat Fakültesi Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim üyesidir. Asıl çalışma alanı İslam Tarihi’dir. Çalışmaları: Şamil İslam Ansiklopedisinin editörlüğü, Hz. Ebu Bekir Devri İslâm Tarihi, İstanbul 1998; Hz. Ömer (Kısa Biyografi) İstanbul 1984 ve 1994; Hz. Osman (Kısa Biyografi) İstanbul 1984 ve 1994; Emeviler Devrinde Kıyamlar, İstanbul 1994 ve 1996, eserlerin telifi; Bunun yanında El-kâmil fit-Tarih (İbnül-Esîr’den) 1.3, 7,8,12 Ciltler, İstanbul 1986-1987; Komutan Peygamber (Hz. Muhammed’in Askeri Dehası) İstanbul 1988; İslâm’ın Tarih Yorumu, (İmadüddin Halil’den), İstanbul 1988; Hz. Muhammed’in Risaleti, (Emile Dermenghaim) İstanbul 1997 eserler olmak üzere Türkçeye tercümesini yaparak ilim dünyasına kazandırmıştır.
[16] Bk.A. Afşin Ünal,“İbnü’l-Esir’in “El-Kamil fi’t-Tarih” Adlı Eseri’nin “Selçuklu Kültür ve Medeniyeti” Bakımından Bir Değerlendirilmesi”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı: 8, yıl: 1999; Hacı Mehmet Altuntaş, İbnü’l-Esirin (1160-1232) el-Kamil fi’t-Tarih Adlı Eserine Göre Haçlı Seferleri, (Yüksek Lisans Tezi 2007), Harran Üniversitesi SBE, Şanlıurfa; Yernar Mahzen, Ya’kûbî’nin Târîhu’l-Ya’kûbî ve İbnü’l-Esîr’in El-Kâmil fi’t-Târîh’ine göre Emevî Halifelerinin Kişilikleri, (Yüksek Lisans Tezi 2010), Selçuk Üniversitesi SBE-Konya.
Yeni yorum ekle