Hattatlar Dubai’de ‘Mushaf kitabeti’ için buluştu

Doç. Dr. Fatih Özkafa ile Dubai Milletlerarası Mushaf Kitabeti Projesi üzerine hasbihal ettikİbrahim Ethem Gören | Dünya Bülteni/ Kültür Servisi

Birleşik Arap Emirlikleri Kültür Bakanlığı son sekiz yıldır İslam coğrafyasından hattatları Dubai’de mushaf kitabeti için bir araya getiriyor.

Ramazan aylarında gerçekleştirilen hattatlar buluşmasında muhtelif ülkelerden Dubai’ye davet edilen sanatkârlar birer cüz yazarak Mushaf-ı Şerif’i tamamlamış oluyorlar.

Hattatlar, Kur’an-ı Kerim’in inzal olmaya başladığı ‘Bin aydan daha hayırlı’ Kadir gecesine kadar aynı ebat, renk ve hususiyetleri haiz aharlı kâğıtlara siyah is mürekkebiyle standart kamış kalem kalınlıklarıyla eş zamanlı olarak cüzleri yazıyor.

Türkiye, Cezayir, Tunus, Irak, İran, Suudi Arabistan, B.A.E., Mısır, Suriye, Katar, Kuveyt, Ürdün, Filistin, Malezya, Bangladeş gibi ülkelerden davet edilen hattatlar Mushaf-ı Şerif’i en güzel bir şekilde yazabilmek için gayret sarf ediyor.

Son 5 yıldır mezkur gayretin içinde yer alan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Sanatları ve Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Özkafa, Dubai Milletlerarası Mushaf Kitabeti Projesi’ni şu cümlelerle değerlendiriyor:

“Kur’an-ı Kerim’in, gerek daha iyi anlaşılmasına gerekse daha güzel bir şekilde sanata aksettirilmesine yönelik her türlü gayret, köklü bir medeniyet telâkkisine işaret eder. Bu asil geleneğin yeniden inşa ve ihya edilmesine katkıda bulunacak bu gibi faaliyetlerin önemi asla küçümsenmemelidir. Çünkü hat sanatı, Kur’an-ı Kerim’in en güzel şekilde yazılması esası üzerinde gelişmiştir ve Türk-İslâm medeniyetinde yazma Mushaf geleneği yüzyıllardır devam etmiştir. Bir hattatın sanattaki nihaî gayesi ise Kur’an-ı Kerim’i olgun ve estetik bir tavırla yazabilmektir. Bu projeye dahil olan her hattat sadece bir cüz yazmış olsa da, böyle bir şereften hissedar olmak bizim için iftihar vesilesidir.’’

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Sanatları ve Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Özkafa ile Dubai Milletlerarası Mushaf Kitabeti Projesi üzerine hasbihal ettik.

İbrahim Ethem Gören: Fatih Hocam, son yıllarda mütemadiyen Mushaf Kitabeti Projesi’ne katılarak nesih ve sülüs hat nevileriyle cüzler yazıyorsunuz. Öncelikle bir hattat için mushaf kitabetine hizmet etmek hangi manaları ifade etmektedir?

Doç. Dr. Fatih Özkafa: Öncelikle bu projeye göstermiş olduğunuz ilgi ve teveccüh sebebiyle teşekkür ederim.

Birleşik Arap Emirlikleri Kültür Bakanlığı tarafından 8 yıl önce Dubai’de başlatılan Milletlerarası Mushaf Kitabeti Buluşmalarına ilk olarak 2011 (1432) yılının Ramazan ayında davet edilmiştim. Bu yıl ise beşinci kez iştirak etmiş bulunuyorum. Dolayısıyla bugüne kadar Kur’an-ı Kerim’in beş cüzünü yani 100 sayfasını yazmakla müşerref olduğum için şükrediyor; tamamını yazmaya muvaffak olmak için de dua ediyorum.

MUSHAF KİTABETİ ÇOK FARKLI MANEVİYATI İHTİVA EDER

Her ne kadar bu projeye dahil olmadan önce yıllardır hat sanatıyla iştigal etmekte idiysem de Mushaf kitabetinin çok farklı bir maneviyat ihtiva ettiğini bu işle bizzat meşgul olmaya başlayınca fark ettim. Hattatlık vasfını haiz olmanın esas itibarıyla Mushaf yazmaktan geçtiğini ve bu deryada yüzmeden hat sanatının tam manasıyla idrak edilemeyeceğini anladım. Daha evvel binlerce kez yazılmış, milyonlarca adet basılmış olsa da her hattatın yine bu tecrübeden geçmesi gerektiğine kani oldum.

Yine o zamana kadar hat sanatıyla ilgili muhtelif konularda akademik çalışmalar içinde yer almış olsam da bilfiil Mushaf kitabetiyle meşgul olmaya başlayınca bu konuyla ilgili araştırmalara da özel olarak yoğunlaşma ihtiyacı hissettim.

Dubai Milletlerarası Mushaf Kitabeti Buluşması’nın amaçları hakkında neler söylemek istersiniz?

Günümüzde baskı teknolojisinin gelişmesi, yaygınlaşması ve el yazması Mushaf talebinin azalması sonucunda hattatlar da ağırlıklı olarak levha olabilecek eserlere yönelik çalışmaya yöneldiler. Bununla birlikte Mushaf yazmanın çok zahmetli ve uzun zaman alıcı olması, ekonomik faktörler vs. sebepler de Mushaf yazan hattatların sayısını oldukça azalttı.

NESİH HATTININ VE MUSHAF HATTATLIĞININ GELİŞMESİ HEDEFLENMİŞTİR

Bu proje ile bilhassa nesih hattının ve Mushaf hattatlığının teşvik edilmesi hedeflenmiştir. Bunlara ilâveten, asırlar önce terk edilmiş ve yerlerini sülüs, nesih gibi hat çeşitlerine bırakmış olan muhakkak ve reyhani gibi yazı çeşitlerinin de yeniden ele alınması ve geliştirilmesi arzu edilmiştir.

Projeye ülkemizden kimler, hangi hattatlar katkıda bulunuyor?

Bugüne kadar bizimle birlikte projeye davet edilen Türk hattatlar arasında, Mümtaz Seçkin Durdu, Nurullah Özdem, Ahmet Koçak, Aydın Kızılyar, Mithat Topaç, İbrahim Halil İslâm, Ayten Tiryaki, Elif İlter, Nalân Kutsal, Hakan Arslan ve Osman Çiçek yer aldı. Daha önceki yıllarda Davut Bektaş, Ferhat Kurlu ile hatırlayamadığım birkaç hattat daha projede yer almıştı.

Dünyanın farklı kıtalarından, İslam coğrafyasının muhtelif ülkelerinden gelen hattatlarla birlikte hemen her yıl Mushaf cüzleri yazıyorsunuz. Bu süreçte kamış kalemi eline alan hattatlar nasıl bir halet-i ruhiye içerisinde oluyor?

Her şeyden önce bu faaliyetin çok bereketli, feyizli olduğunu söylemeliyim. Tabİi bundan herkes niyeti ve kapasitesi miktarınca nasiplenir. Bazıları Kur’an-ı Kerim’i bir kişinin tekrar tekrar yazmasının çok da manidar ve gerekli bir iş olmadığına inanabilir. Onun okunması ve bilhassa onunla amel edilmesi yazmaktan daha önemli addedilebilir. Bu kanaate bir itirazımız olamaz; fakat aynı zamanda İslâm medeniyetinin bir bütün olduğuna da inanırız ve bu büyük medeniyeti cüzlerinden tecrit edecek olursak bir müddet sonra medeniyet olma vasfını yitireceğini de söylemek durumundayız. Nitekim tarih boyunca İslâm dini sadece belli başlı yönleriyle yaşatılmaya çalışılmamış; bütün vecheleriyle, incelikleriyle hayatiyetini sürdürdüğü için ve her bir unsuruna, sanatına ayrı ayrı önem atfedildiği için bu kadar müessir bir medeniyet olabilmiştir. Orijinal bir Mushaf yazmak, onu tezhip ve teclit etmek, yeni bir güzelliği yakalamak ve nihayet Kur’an-ı Kerim’i böyle bir sanat eseri halinde temaşa ederek okumak tarifi imkânsız bir telezzüz zenginliğidir.

Kamış kalemlerin ortak zikri nasıl bir tesanüt oluşturuyor?

Her ne kadar kalem kalınlığı, yazı çeşidi aynı olsa da hattatlar arasındaki cüz’î üslûp farklılıkları, hattatların birbirlerinin yazısından tavır kapmalarına hizmet ediyor. Bu nüanslar da sadece hattatlar tarafından fark edilebilecek kadar zarif detaylardır. Onun haricinde, hattat olmayıp da bütün cüzleri bir arada inceleyen bir kimse bu Mushafların tek bir hattat tarafından yazıldığını zannedebilir. Gelişmiş yazıların herkes tarafından benimsenmiş estetik kaideleri sayesinde bütün İslâm coğrafyasında böyle bir estetik tesanüdün olması oldukça ilginçtir.

Mushaflar nasıl değerlendiriliyor? Basılıyor mu? Onlarca mahir hattatın kamış kaleminin ezkârına dijital ortamda ulaşma imkanı var mı?

Bugüne kadar bu Mushafların henüz baskısı yapılmadı. Tabİi basılması için tezhip de yapılması gerekiyor. İleride belki bu konuya yönelik bir proje yapılabilir. Ancak şahsen kendi yazdığım cüzlerin taramasını yaparak sınırlı sayıda münferiden baskılar yaptırdım. Dijital olarak da sosyal paylaşım sayfalarımızda peyderpey yayınlıyoruz. Diğer hattatlardan bazıları da bu paylaşımları zaman zaman yapıyorlar. 

"Kuran-ı Kerim Mekke'de nâzil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı” tesbiti hat sanatına ilgi duyanlarca malum... Türklerin hat sanatındaki rüçhaniyetleri devam ediyor mu?

Rüçhaniyet büyük ölçüde kayboldu diyebiliriz. Milletlerarası faaliyetlerin, yarışmaların, neşriyatın son 30 yılda bilhassa 15-20 yılda çoğalmasıyla hat sanatı bütün İslâm coğrafyasında oldukça gelişti. Türkiye’de son zamanlarda celî sülüse rağbet daha fazla olduğu için diğer yazı çeşitleriyle meşgul olan hattat sayısı daha az olduğundan Türkiye’de celî sülüs rüçhaniyetini muhafaza ederken bizde nispeten ihmal edilen yazı çeşitlerinde diğer ülkelerin temayüz ettiğini fark ediyoruz. Bu durumda, nesih, sülüs, divani, ta’lik, muhakkak, reyhani gibi yazı çeşitlerine yoğunlaşan hattat sayısının artmasına ciddi anlamda ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

Hat sanatı hocası olarak bu keyfiyeti nasıl telif ediyorsunuz?

Öğrencilerime, ilgilerine ve kabiliyetlerine göre farklı yazı çeşitlerini meşk ettirmeye çalışıyorum. Kendim de gücüm yettiğince farklı yazı çeşitlerinde eser vermeye azmediyorum. Her bir yazı çeşidini ayrı bir sanat dalı gibi görüyorum ve herbirinden farklı bir haz alıyorum. Bunun kazandırdığı bir diğer avantaj da yerine göre farklı tasarımlara imkân sağlamasıdır. Bize gelen muhtelif taleplerin tasarımı esnasında ve özgün olarak isimlendirilen tasarımlarında farklı yazı çeşitlerini meşk etmiş olmanın çok büyük katkısı olduğuna şahidim.

MUSHAF YAZAN HATTATLARIN SAYISI MALESEF BİR ELİN PARMAKLARINI GEÇMİYOR

Türkiye’deki mushaf kitabeti çalışmaları yeterli mi?

Türkiye’de günümüz hattatları arasında Mushaf yazmış olan hattat sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor maalesef. Osmanlı gibi velût bir ortamdan sonra böyle bir sonuç elbette üzücüdür.

Böylesi bir organizasyonun ülkemizde de gerçekleştirilmesi mevcut kitabet ortamına ne türden katkılar sağlar?

Bu gibi organizasyonların ülkemizde de yapılması için gücüm nispetinde bazı teşebbüslerde bulundum. Önemli bilimsel toplantılarda konuyla ilgilenebilecek üst seviyedeki yetkililere durumu arz ettim. Katıldığım milletlerarası projeleri tafsilatıyla anlattım. Başka bazı hattatların da bu gibi projeler sunduğunu biliyorum. Son yıllarda ülkemizde de Mushaf kitabetiyle ilgili bazı yarışmaların başladığını görmek ümit verici ancak tabi daha başka faaliyetler de yapılmalı ve ülkemizin hat sanatı bakımından üstlendiği tarihî merkez olma misyonunu kaybetmemesi için elden ne geliyorsa yapmalı.

BENMERKEZCİ BİR ZİHNİYETLE KALICI ESERLER ORTAYA KONAMAZ

Son olarak Dubai’den okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

İslâm sanatlarına ve bilhassa hat sanatına yönelik olarak yapılan hiçbir faaliyeti, projeyi küçümsememeliyiz; hele hele asla görmezden gelmemeliyiz. Yeni ve orijinal fikirler üretmeli, destek olabilecek kurum ve şahıslara bunları en uygun şekilde anlatmalıyız. Birkaç kişinin muhalefetini ciddiye alıp pes etmemeliyiz. Bir işte falanca kişiler de görev almış; şunlar şunlar da bu işe destek sağlamış diyerek o işi lekeleme hastalığından vazgeçmeliyiz. Çünkü dinimiz “ucup”tan ve kibirden bizleri men’etmiştir. Benmerkezci bir zihniyetle devasa ve kalıcı eserler ortaya çıkarmak mümkün değildir. İnsan insana muhtaç yaratılmıştır. Hasbelkader dahil olduğumuz hayırlı bir faaliyet olmuşsa bunu Cenab-ı Hakk’ın bir lûtfu, ihsanı olarak görüp şükretmeli; bunun da bir imtihan olduğunu unutmamalı ve kerameti kendimizden bilmemeliyiz vesselâm.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.