Hz. Ümmü Seleme (ra)’ye Sesleniş


Hira’dan koşarak inince Peygamber,

Örtüsünden sıyrılınca sonra

Kulak verdiniz söylediklerine

İşittiniz ve itaat ettiniz ailece

Bu ne güzel din böyle.

Fakat o güzelliği göremeyen kalpler

Sizi hicrete mecbur ettiler…

Eşin ve sen Habeşistan’a gittiniz,

Dini için ilk hicret edenlerdendiniz…

Lakin gurbet ah gurbet!

Kimse dokunmuyordu size ama

Ne olurdu yaşansaydı Mekke’de

Müslümanca, huzur ve güven içinde.

Bir haber yayılıyor Habeş’e

Mekkeliler Müslüman olmuş,

Eziyet etmiyorlarmış kimseye.

Hayal mi? Rüya mı? Söyle!

Sevinçle Mekke’ye döner Müslümanlar

İçlerinde Ümmü Seleme – Ebû Seleme ailesi

Ancak beklemektedir onları hüzün geceleri.

Değişen bir şey yoktur hatta daha zorlusu

İnsanlar hicret için Medine yolcusu…

Ne kısa bir rüyaydı

Kendi memleketinde özgürce yaşamak

Dinini anlatıp, insanları Hakka çağırmak…

Duysa da işitmiyordu kulaklar,

Baksa da görmüyordu gözler,

Mühürlenmiş, hissetmiyor gönüller…

Olsun. İki hicret sahibi denecek size

Hem Habeşistan hem Medine.

Develeri hazırlıyor Ebû Seleme

Hem kendine hem ailesine.

Fakat o da ne!

Ümmü Seleme’yi bırakmıyorlar!

Bir de çocuğunu çekiştiriyorlar!

Durun! O daha ufacık bir bebek

Nice güzel günler görecek.

Durun, çekmeyin kolu kırılacak!

Durun, çığlığı bastı yavrucak!..

Kim bu adamlar ne istiyorlar?

Ümmü Seleme’yi hem eşinden

hem yavrusundan ayırıyorlar

Eş eşinden ayrılır mı?

Ana yavrusundan ayrılır mı?

Bu nasıl akrabalık

Gitmek de mi yasak!

Bu acıya nasıl dayanır yürek,

Eşin Medine’de

Yavrun akrabaların elinde

Sen Mekke’de tutsak!

Safa Tepesi, Ebtah şahid ol!

Şu biçare kadının gözyaşlarına…

Bir gün değil, iki gün değil,

Bir ay değil, iki ay değil,

Bir sene gözyaşı döktü.

Dağ, taş inledi acısından

Taşlar bile eridi.

Onlar zaten yuvarlanır,

Allah korkusundan…

Çöl, söyle bana!

Senin bağrın mı daha sıcak

Yoksa şu hatunun

Yüreği mi daha kızgın.

Yoksa şu hatunun yüreği mi?

Sabret Ümmü Seleme

Sabrın sonu selamettir.

Elbet bu sabrın sonu

Pek yüce bir şereftir…

Gözyaşları nihayet taş kalpleri eritti.

Acıdılar sana, sadece acıdılar.

Bırakın, dediler şu zavallı kadını

Verin yavrusunu varsın gideceği yere.

Baksanıza burada ne yapsanız nafile.

Çöl!

Cehennem sıcağından bir nefes çöl!

Ümmü Seleme bindi devesine

Kucağında yavrusu, kuruldu hevdecine.

Kararlı, gidecek Medine’ye

Yalnız, ama olsun

Onu Yaratan gözetir elbette.

Çöl!

İçinde bir yol açmaz mısın?

Hacer gibi çaresiz baksana

Yavrusu da var kucağında

Az da olsa bir su çıkarmaz mısın?

Kumların çimen gibi olsun

Fırtınaların meltem

Sen Hicret edenlerin yoldaşı,

Medine yolusun madem.

Yesrip! Yesrip! Adın yakışmıyor sana

Hicret için müminler geliyor

Misafirlerini karşıla!

Az kaldı, Peygamberin de gelecek

O zaman “şehir” olacaksın unutma.

Onlar şerefindir senin

Artık, parlak geleceğin…

Sen, dünyaya açılan penceresin

Sen, artık Peygamber Beldesisin

Ümmü Seleme!

kavuştun mu ailene.

Gözün aydın olsun, gark oldunuz sevince.

Ancak ebedî mutluluk cennette,

Ebû Seleme cihada gidiyor Bedir’e…

Bedrin aslanlarından Seleme’nin babası,

Peygamberin arkadaşı, dostu, kumandanı

Uhud’da aldığı yara derin

O bir gazi değil mi, yürekler serin.

Bil ki Ey Ümmü Seleme!

Resûlullah şöyle buyurdu:

“Müslümanlardan biri bir bela ve musibete uğrar da:

‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi raciûn-

Biz Allah’a aidiz ve tekrar O’na döneceğiz’ der

sonra da ‘uğradığım bu musibetin ecrini ve mükafatını ihsan et,

Beni ondan daha hayırlısına nail et’ derse

Allah onun duasını kabul eder.”

(İbn Hanbel, Müsned, IV, 278)

Yara gittikçe derinleşiyor,

Ebû Seleme hasta yatıyor.

Ümmü Seleme şaşkın, çaresiz…

Dudakları hadisi okur belli belirsiz.

Düşünür, ağlar, içi burkulur,

Ondan daha hayırlısı nasıl olur?

Resûl’ün vardır bildiği,

Kalpler O’nunla sükun bulur.

Vefalı eş, cennet yolcusu, mücahit,

Dâr-ı beka’ya uğurlanıyor…

Ümmü Seleme dört yetimiyle

Medine’de kalıyor…

Dirayetli, zeki, görgülü, kültürlü

Bir o kadar da uzak görüşlü hatun

Ümmü Seleme idin,

Artık “ümmü’l-müminin” olacaksın hazırlan.

Allah Resûlü geliyor toparlan…

Fakat, nasıl olur?!

Ya Resûlallah! Ben yaşlıyım.

el – Cevap: Ben senden daha yaşlıyım.

Ya Resûlallah! Benim çocuklarım var.

el – Cevap: Çoluk çocuğunun bakımı Allah ve Resûlü’ne aittir.

Ya Resûlallah! Ben kıskancım.

el – Cevap: Allah’a dua ederim. Umulur ki onu senden giderir.

Kurulsun sofralar.

Peygamber hanesinde düğün var.

Ümmü Seleme, Validemizdir artık.

Ey Hattab oğlu Ömer,

Peygamber hatunlarına söz söylerken

Sakınırsın artık…

Hicretin VI. yılı,

Kalemler Hudeybiye anlaşmasını imzalıyor.

Müminler buruk, müminler hüzünlü.

Ebû Cendel ayağında zinciriyle

Mekke’ye geri döndürülüyor.

Umreye gelmişlerdi müminler,

İhramları sırtlarında kaldı.

Kurban olmayı bekleyen develer,

Ayakta kaldı.

Resûl:

Anlaşmaya uyacağız. İhramları çıkarın.

…….

Tıraş olun.

…..

Kurbanları kesin.

…..

Hüzün ve sükût.

Ümmü Seleme:

Ya Resûlallah! Bilmez misin onların Sana nasıl itaat ettiklerini.

Görmez misin gözlerindeki hüzün taneciklerini.

Sen ol tıraşı, kes kurbanını gör bak nasıl itaat edecekler Sana

Kesilen birkaç kıl tanesi

Ashabını yerinden kaldırmaya yetti.

Kesilen kurbandan akan kanlar;

Allah’a ve Resûlü’ne teslimiyetin işareti.

Rasul değil mi O, vardır bir bildiği…

Şer gördüğümüzde hayr iyiliği

Ümmü Seleme validemiz!

Sen ki cesur, sözünü bilen,

Sözüne kulak verilen bir hanımsın.

Aktardığın hadislerle

Kadınların baş tacısın.

Annelerimiz içinde

Dünyadan en son ayrılansın.

Resûl ki seni dinledi; biz de dinliyoruz…

Hem “ümm”sün hem “ümmühât”dansın.

O’nunla şereflendin; O’nunla şereflendi kâinat

Üzerinize olsun tahıyyât, tayyıbât ve salevât..


Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.