Hicretin Medîne Ayağının Mihmandârı Ebû Eyyub el-Ensârî

 

Yrd. Doç. Mehmet EFENDİOĞLU

Hz. Peygamber (s.a.s) milâdî 622 tarihinde en yakın arkadaşı Hz. Ebû Bekir ile birlikte Mekke’den Medîne’ye doğru yola çıktı. Hicret olarak isimlendirilen bu yolculuk Medîne’de duyulduktan sonra şehirde bir çalkantı meydana geldi. Halkı büyük bir heyecan kaplamıştı. Gözler yollara dikildi ve bir bekleyiş başladı. Herkes Rasûl-i Ekrem Efendimizi evinde görmek ve ona kendi eliyle hizmet etmek düşüncesinde idi. Bu heyecanı yaşayanlar arasında, hicretten iki yıl kadar önce milâdî 620 tarihinde Müslüman olan ve Medîne’de İslâmiyet’in yayılmasında öncü konumunda bulunan Ebû Eyyûb el-Ensârî ile hanımı Ümmü Eyyûb de vardı. 

Nihayet beklenen gün geldi. Kutlu misafir Hz. Peygamber Medîne’ye ulaştı. Medîneli Müslümanlar onu karşılamak için yollara düştü. Evlerinin en iyi yerlerini onu misafir etmek için hazırlamışlardı. Kimseyi kırmak istemeyen Efendimiz, devesi Kusvâ’yı serbest bırakarak kapısına çöktüğü evin misafiri olacağını duyurdu. Bu esnada duygulu anlar yaşandı. Bazı Medineliler devenin dikkatini çekip onu evlerine yönlendirmek için gayret gösteriyordu. Ancak Kusvâ hiçbir yere takılmadan yürüdü. Ebû Eyyûb ile Ümmü Eyyûb çiftinin kapısına geldi ve çöktü. Böylece Hz. Peygamber Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evine indi.

Tatlı ve Heyecanlı Anlar

Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evi iki katlı idi ve üst katını Efendimiz için hazırlamıştı. Ancak Rasûlullah (s.a.s) alt katı yukarıya tercih etti. Ebû Eyyûb da onun isteğine uydu. Akşam olunca herkes odasına çekildi. Üst kata çıkan Ebû Eyyûb ile hanımı rahat değillerdi. İçlerinde bir huzursuzluk vardı. Allah Rasûlü alt katta iken kendilerinin üst katta kalmaları hoşlarına gitmiyordu. Bunu saygıda kusur olarak değerlendiriyorlardı. Ayrıca biraz eski olan evin üst katında yürüyünce alt kata ses gitmesi ve toz toprak dökülmesi ihtimali vardı. Çok üzüldüler. Evin bir köşesine çekilip sabaha kadar uyumadan beklediler. Sabah olunca Ebû Eyyûb durumu Hz. Peygamber’e bildirdi. Efendimiz de ona, ziyaretçi çokluğu sebebiyle alt katta kalmayı tercih ettiğini söyleyerek kendisini rahatlattı.

Ancak birkaç gün sonra bir olay cereyan etti. Bir gece üst katta dolu bir testi devrilip suyu döküldü. Ebû Eyyûb ve hanımı dökülen suyu evdeki kadife yorgana emdirerek alt kata inmesine engel olmaya çalıştılar. Buna rağmen Rasûlullah’ın üzerine damlamış olabileceği endişesiyle sabaha kadar uyuyamadılar. Sabah olunca Efendimize geldiler, huzursuz olduklarını bildirdiler ve testi olayını da anlatarak üst kata taşınması için kendisine rica ettiler. Böylece Hz. Peygamber evin üst katına taşındı.

Ebû Eyyûb Hz. Peygamber’le

Rasûl-i Ekrem Efendimiz Ebû Eyyûb’un evinde yaklaşık yedi ay kaldı. Mescid-i Nebevî’nin ve evinin yapımı bittikten sonra da kendi evine taşındı. Ancak kendisine yaptıkları hizmet sebebiyle Ebû Eyyûb’u ve eşini hiçbir zaman unutmadı. Bazı günler, ashaptan bir grup arkadaşını yanına alır ve onlarla birlikte Ebû Eyyûb’un evine misafir olurdu. Ebû Eyyûb da Efendimiz hayatta bulunduğu sürece yanından ayrılmadı. O’na izzet ikramda bulunmaya devam etti. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına beraberinde katıldı. Hayber’in, Mekke’nin ve Tâif’in fethinde de bulundu. Bu savaşlar esnasında zaman zaman Rasûlullah’ın korumalığını yaptı.

Hz. Peygamber’den Sonra

Ebû Eyyûb el-Ensârî, Allah Rasûlü’nün vefatından sonra İslâm’ı yayma ve müdafaa işine önem verdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinde birçok sefere katıldı. Suriye, Filistin ve Mısır’ın fethinde bulundu. Hz. Osman döneminde Kıbrıs’ı fetheden orduda yer aldı. Hz. Ali, halifeliği döneminde Irak’a gittiği zaman onu Medîne’de yerine vekil olarak bıraktı. Bu vekâlet esnasında bir ara Mescid-i Nebevî’de imam olarak görev yaptı. O, Müslümanlar arasında yaşanan iç çekişmelerde taraf olmadığı gibi, herkesi birlik ve beraberliğe çağırarak bölücülüğü ortadan kaldırmaya çalıştı.

Hazrec Kabîlesi’nden Ümmü Eyyûb ile gerçekleştirdiği evlilikten üçü erkek biri kız olmak üzere dört çocuğu olmuştur. Erkek çocuklarının isimleri Eyyûb, Hâlid ve Abdurrahmân, kızının ismi ise Amre’dir.

Medîne’den İstanbul’a 

Ebû Eyyûb el-Ensârî ilerlemiş yaşına rağmen İslâm için çalışmaktan geri kalmazdı. Cihad maksadıyla yılda en az bir defa sefere katılır ve herkesi buna teşvik ederdi. Katıldığı en son sefer, hicrî 49 (669) tarihinde Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen İstanbul kuşatmasıdır. O, Medîne’den binlerce kilometre uzakta meydana gelen bu kuşatmaya katıldığı zaman yaşı sekseni geçmişti. Ordu ile beraber İstanbul önlerine geldi ve şehrin fethedilmesi için büyük gayret gösterdi. Ancak bir sonuç alınamadı. Bu arada kendisi ağır bir şekilde hastalanarak yatağa düştü. Bir vasiyetinin olup olmadığı sorulduğunda İslâm ordusunun surlara yaklaşabileceği en ileri noktaya defnedilmeyi arzuladığını söyledi. Kuşatma esnasında vefat etti ve vasiyeti aynen yerine getirildi. Cenazesi yıkandıktan sonra bugün kendi adıyla anılan Eyüp Sultan’daki türbesinin bulunduğu yere defnedildi.

Kabir Nasıl Korundu?

Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye ait bu kabir Bizanslılar döneminde yüzyıllarca varlığını korudu. Zaman zaman ziyaret mahalli olarak kullanıldı. Yanında yağmur duaları yapıldı. Hatta bazı hastalıkların şifası için müracaat edilen bir mekân oldu. Asırlar sonra kabir ortadan kayboldu. Ancak bulunduğu muhit ziyaret mahalli olmaya devam etti. İstanbul’un fethinden kısa bir süre önce vefat eden tarihçi Bedrüddîn el-Aynî (ö.855/1450), fetihten hemen önceki tarihlerde bile Bizanslıların türbenin bulunduğu muhiti hâlâ ziyarete devam ettiklerini ve kıtlık zamanlarında burada yağmur duası yaptıklarını belirtmektedir.

Yaklaşık 800 Sene Sonra

Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin vefatından yaklaşık 800 sene sonra, 1453 yılının bahar aylarında Fatih Sultan Mehmed İstanbul’a gelip şehri kuşattı. Sultan, kendisinden önce Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri’nin de İstanbul’u fethetmeye geldiğini, burada şehîd düştüğünü ve kabrinin burada olduğunu biliyordu. Ancak yeri belli değildi. Nihayet hocası Akşemseddin Hazretleri (ö.1459) tarafından kabrin yeri keşf ve ilham yoluyla tayin ve tespit edildi. Fatih Sultan Mehmet de üzerine türbe yaptırdı ve ziyaret edilmesini sağladı.

Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurmuşlardır:

“Ashâbımdan her biri, vefat ettiği belde halkı için kıyamet günü önder ve nur olarak dirilteceklerdir.” (Tirmizî, “Menâkıb”, 58)

Cenâb-ı Hak cümlemizi kendisiyle birlikte haşretsin.

Yorumlar

Eyüp İlçesinde Kabri ve adına yapılmış olan Camii ve küllüyesi olan ve Peygamberimizi Medine'de misafir eden büyüğümüzün esas adı: "Ebu Eyyûb El-Ensarî Halid bin Zeyd bin Kuleyb" dir. Neden ısrarla Eyüp veya Eyüp Sultan denilmektedir.Gerçek islam alimleri ve bilim adamları neden yanlış isimlendirme peşindedirler..Bir açıklama yapmanızı rica ederim.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.