Yeni yorum ekle

Kuba ve Münafıklar

kuba mescidi siyerinebi münafıklarPeygamberimiz aleyhisselâm sevgili Ashâbı ile beraber Kuba’da bir süre kaldı.[1]

Bu süre içinde Kuba Mescidi inşa edildi. Sadece mescid değil, insan inşası ile İslâm insanı başta olmak üzere, daha birçok şeye sahne oldu Kuba.

Bu eşsiz güzellik ile güzelleşenler olduğu gibi, bunca güzelliğe rağmen çirkinlik içinde batıp boğulmak için çaba sarf edenler de vardı. “Kuba münafıkları” denen bu gurubun başını Ebû Âmir çekiyordu. Tam olarak kaç kişi oldukları ilk etapta bilinmeyen bu münafıklardan 12’si biliniyordu. Daha doğrusu bu 12 münafık, Ebû Âmir ile gizli gizli görüşüp, konuşarak boylarından büyük işler plânlamaya kalkışıyorlardı.

- Müslümanlar gün geçtikçe güçleniyorlar!

- Onları buradan çıkarmamız lâzım!

- Evet, zaman geçirmeden bir şeyler yapmalıyız.

- Başlarında bulunan Peygamberleri ile beraber, hepsini sürüp çıkaralım buradan!

- Biraz daha geç kalırsak, iyice yerleşirler buraya.

- Kuba’yı neden seçtiklerini anlamış değilim doğrusu!

- Kuba’da kalıcı olduklarını sanmıyorum.

- Nereye gidecekler peki?

- Buradaki çalışmalara ve Medine’den gelip gitmelere bakılırsa, Medine’ye gidecek gibi görünüyorlar!

- Medine’ye giderlerse biz de kurtulmuş oluruz.

- Hiç de öyle görünmüyor!

- Evet, eğer zamanında müdahale etmezsek, Kuba tamamıyla ellerine geçecek. Medine de buraya pek uzak değil zaten.

- Ellerine geçecek de ne demek, geçti bile!

- İbni Selûl ile acele görüşmemiz lâzım!

- Hadi, öyle ise!

Medine’nin baş münafığı olan İbni Selûl’ün halasının oğlu olan Ebû Âmir, çok patavatsız biriydi. Peygamberimiz aleyhisselâm, onu görür görmez “Fâsık” demişti! O günden sonra Müslümanlar ona sadece Ebû Âmir değil, Ebû Âmir Fâsık demeye başladılar. Bu hain adam gerçekten yersiz çıkışlar yapıyor, oldukça sinsice hareket ediyor ve hiç çekinmeyip sakınmadan münafıkça bir davranış sergiliyordu.[2]

Ebû Âmir, Dubay’a oğullarından olup, Râhip diye anılırdı. Veli gibi görünmeye çalışır, ruhbanlığa özenir, kıldan ruhbanlık elbisesini giyerdi. [3]

Peygamberimiz aleyhisselâm, peygamber olarak gönderilince, Ebu Âmir’in kıskançlığı tuttu. Kafasında tasarlayıp durduğu şeydi bu çünkü. Peygamberimize iman edip Müslüman olacağına, yanına varıp ileri geri konuşarak çok büyük densizlik ve edepsizlik yaptı…

- Senin şu getirmiş olduğun din nedir?

“İbrahim aleyhisselâm’ın dini olan hanîfliği getirdim!”

- Onun üzerinde olan, benim!

“Hayır, sen onun üzerinde değilsin!”

- Hayır! Sen, hanîfliğe, ondan olmayan şeyleri soktun!

“Ben öyle bir şey yapmadım. Fakat onu saf ve tertemiz olarak getirdim!”

- Allah, yalancıyı kovulmuş, garip ve yapayalnız bir halde öldürsün!

“Evet! Yalancı kimseyi Yüce Allah böyle yapsın!” [4]

Peygamberimiz aleyhisselâm ve sevgili Ashâbı, Kuba’da çok ciddi çalışma yapmışlar ve yapmaya da devam ediyorlardı.

Mekke’de müşrikler sıkıntı verirken, burada da münafıklar sıkıntı vermeye başladılar. Hatta daha ilk günde başlamıştı bu sıkıntılar.

Kuba’da, münafıkların ayartması ve kışkırtması ile Amr bin Avf oğullarının bazı akılsızları, münafıklarla beraber hareket ediyorlardı. Gece olup Peygamberimiz aleyhisselâm yatıp uyuyunca kaldığı evi taş yağmuruna tuttular. İşi iyice azıtınca, Peygamberimiz aleyhisselâm onları sert bir dille uyardı…

“Himaye ve komşuluk bu mu?”

Sesi duyunca hepsi sağa sola kaçışıp karanlıkta kayboldular. Bu böyle devam edince Peygamberimiz aleyhisselâm onların yakınlarına da aynı şekilde sitem etti.

“Sizin himayeniz ve komşuluğunuz böyle mi oluyor?”

- Ne oldu ki?

“Gece evi taşladınız!”

- Sizi taşlayanlar içimizdeki bazı beyinsizlerdir!

“Komşuluk bu mu ama?” [5]

- Akılsız ve beyinsizler komşuluktan ne anlarlar!

“Yapmadık” ya da “Öyle bir şeyden haberimiz yok” diyemediler. “Biz onları uyarırız” da demediler. Ama arsız bir şekilde boş boş konuştular sadece. Peygamberimiz aleyhisselâm da onlardan yüz çevirdi.

Peygamberimiz aleyhisselâm ve sevgili Ashâbı, her şeye rağmen çalışmalarını büyük bir içtenlikle sürdürüyorlardı. Bu şekilde Kuba’da 14 gün kaldılar…

Peygamberimiz aleyhisselâm, Kuba’dan Medine’ye hareket edeceği zaman, (dedesi Abdulmuttalib’in dayıları olan) Neccâr oğullarının eşrafına haber saldı.

“Neccâr oğulları, dayılarım gelsinler!” [6]

Haberi alan Neccâr oğulları, hiç zaman geçirmeden hemen silahlanıp geldiler. Büyük bir coşku ile Peygamberimize can attılar.

- Es-selâmu aleykum yâ Rasûlallah!

“Ve aleykum selâm ey Neccâr oğulları, ey dayılarım!” [7]

- Dayıların sana kurban olsun ey Allah’ın Rasûlü! Artık hazırsanız sizi Medine’ye götürmeye geldik!

“Hazırız!”

- Bütün güvenliğiniz sağlanmıştır. Düşmanlarınızdan emin ve dostlarınız da size itaatkâr olarak develerinize bininiz!

Cuma günü, güneş yükselince Peygamberler Sultanı, devesi Kusvâ’ya bindi. Hz. Ebû Bekir’i de terkisine aldı.

Neccâr oğullarının eşrafı çevresini sardı. Müslümanlar da sağında, solunda ve çevresinde oldukları halde, Medine’ye doğru hareket etti.

En önde Peygamberimiz aleyhisselâm, O’nun terkisinde Hz. Ebû Bekir (r.a) ve iki yanlarında muhâcir, ensâr ve özellikle de Neccâr oğulları olduğu halde, muhteşem bir kortej halinde Medine’ye yöneldiler. [8]

Peygamberler Sultanını misafir eden Amr bin Avf oğulları, toplu bir şekilde Peygamberimizin yanına geldiler.

-Yâ Rasûlallah! Bizden usandığın için mi, yoksa bizim evimizden daha hayırlı bir yere gitmek için mi buradan çıkıp gidiyorsun?

-“Hayır, ben sizden razıyım, Allah da razı olsun!”

- Öyleyse neden gidiyorsun ey Allah’ın Rasûlü?

“Medine’ye gitmem bana Allah tarafından emir buyruldu!”

- Allah ve Rasûlü’ne can kurban!

“Devenin yolunu açınız. Nereye gideceği, ona emrolunmuştur!”[9]

Rasûlullah aleyhisselâm “Ben sizden razıyım, Allah da razı olsun.” deyince, bu cevap Kubalıları teselli etmeye yetti. Bunun üzerine devenin önünden çekildiler.

Tevhîd mücadelesinin en önemli safhalarından ve İslâm Tarihi’nin en kayda değer olaylarından biri, Kuba’da yaşanmıştı.

Birlik ve beraberliği en güzel bir şekilde sembolize eden Kuba Mescidi orada yapılmıştı… O halde oradan bıkıp usanmak söz konusu değildi… Medine’ye hareket, İlâhî emrin icabı idi. Zira Medine, irşadın merkezini oluşturacak, İslâm’ın sesi cihana oradan duyurulacaktı…

Hicret yürüyüşü devam ediyordu…

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın içinde durduğu, ilk günlerden itibaren Kuba Mescidi, takva temeli üzerine kurulmuştur. Ona Hicret Mescidi adını vermek daha uygun olur.

Orası, riya ve nifaka sapmaksızın, yaptıkları ibadetlerle arınmak isteyenlerin mescididir.

Kuba Mescidi, çok mübarek bir Mescid olup İslâm Tarihi’nin yükselme devri öncesinde bütün anlamıyla bir dönüm noktasında kurulduğu için pek değerli hatıraları sinesinde taşımaktadır.

Bu mescidin yapılış zamanı, insanlık tarihinde benzeri görülmeyen bir ictimaî ve siyasi olayın gerçekleşmesinin (İslâm’ın bütün kurumlarıyla yükselmesinin) başlangıcı oldu.

Bu mutlu ve umutlu gayeyi sezen Peygamberler Sultanı, İslâm dünyasının ilk secdegâhı olmak şerefini kazanan bu mübarek mescidin yapılmasını hızla gerçekleştirdi.

Bu Mescid hakkında, Cenâb-ı Hakk, temelindeki Tevhîd ve takva mefkûresine işaret eder ve burada namaz kılanların ihlâslı, iyi niyetli ve muttakilerden olacağına işaret eder…

… لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ فِيهِ  فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُوا  وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ.

“… Tâ ilk günden takva üzerine kurulan mescid, içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Onun içinde, temizlenmeyi seven bir cemaat vardır. Allah da, çok temizlenenleri (faziletli olanları) sever.” [10]

Kuba Mescidinin fazileti ve orayı ziyaretin gerekliliği hakkında birçok Hadis-i Şerîf ve haberler vardır.

Kuba Mescidinde namaz kılmanın umre yapmak gibi sevap olduğu ve kılınacak namazın bir umre sevabı kazandıracağı, Peygamberimiz aleyhisselâm tarafından haber verilmiştir.

Peygamberimiz aleyhisselâm, her cumartesi günü yaya veya binitli olarak gidip Kuba Mescidi’ni ziyaret ederdi. Pazartesi günleri gittiği de olurdu.

Hz. Ömer (r.a), pazartesi ve perşembe günleri Kuba mescidini ziyareti âdet edinmiş, “Eğer bu Mescid etraf memleketlerden birisinde olsaydı, develere binip türlü zahmet ve meşakkatlere katlanarak onu ziyarete giderdik.” demiştir. [11]

Emevî Halifelerinden Ömer bin Abdulazîz; Mescid-i Nebî’yi yenilerken, Kuba Mescidi’ni de genişletti, taşla ve kireç harçla yaptırdı.

Mescidin içine taştan direkler diktirdi ve onları demirle berkiştirdi, nakışlattı ve ona bir de minare yaptırdı.

Mescidin tavanını sac ağacı ile kapattı ve ona kemerler yaptırdı.

Mescidin ortasındaki meydanlığın üzerini açık bıraktırdı.

Kuba mescidi; daha sonra, Hicretin 555, 671, 733, 840, 877 ve 881 yıllarında da vezirler, hükümdarlar tarafından tamir ve tecdid ettirildi.

Hicretin 950. yılında Kanunî Sultan Süleyman, Kuba Mescidi’nin hem minaresini, hem tavanını yıktırıp yeniden yaptırdı. Ona hatipler imamlar müezzinler tayin ettirdi. Mescidin içine ve dışına İstanbul’dan kandiller gönderdi.

Hicretin 1111. yılında Sultan Mustafa tarafından Kuba Mescidi’nin hem duvarları, hem de minaresi yıktırılarak yeniden yaptırıldı.

Kuba Mescidi Hicretin 1244. yılında Sultan Mahmud tarafından da yıktırılıp yeniden yaptırıldı. Mihrab, kubbe, tak ve kuyu üzerindeki yazılar da o zaman yazdırıldı. [12]

Evet, Peygamberimiz aleyhisselâm ve sevgili Ashâbı, çok ciddi bir çalışma yaparak Kuba’yı bir gülistan haline getirdiler. Nasipsiz münafıkların nifakları, onları engelleyemedi. Bize düşen Peygamber Efendimizi örnek almaktır.

Sallallahu aleyhi ve sellem


 


[1] Farklı rivayetleri toplu halde değerlendirdiğimizde en az 4 gün en çok ise 14 gün kaldı. 14 rivayeti daha ağırlıklıdır. İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, c. 1, s. 235-236; Ahmed bin Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212; Ebu’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 1 98; Semhûdî, Vefâu’l-Vefa, c. 1, s. 247-248.

[2] İbn İshâk, İbn Hişâm, es-Sîre, c. 2, s. 197.

[3] Taberî, Târih, c. 3, s. 147-148.

[4] Bu görüşmeden sonra Ebu Âmir Fâsık, kendisine tâbi olan 50 genci yanına alarak Mekke’ye gitti. Bedir savaşında müşriklerin yanında yer alıp çarpıştı. Müşrikleri Uhud ve Hendek Savaşı için de ayaklandıranlar ve Peygamberimiz aleyhisselâm ile çarpışanlar arasında idi. Mekke Fethi’nden sonra Ebu Âmir, Tâif’e kaçtı, Tâifliler Müslüman olunca da Şam’a kaçtı. Orada, Hıristiyanlığı kabul etti. Şam’da kovulmuş, garip, yapayalnız olarak ölüp gitti!

[5] İbn İshâk İbn Hişâm, es-Sîre, c. 2 s. 235, c. 3, s. 71; Taberî, Târih, c. 3 s. 148.

[6] İbni Hişam, Sîret-ü İbni Hişâm, c. 2, s. 197.

[7] Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1017; Halebî, İnsânu’l-Uyûn, c. 2, s. 240.

[8] Semhûdî, Vefâu’l-Vefâ, c. 1, s. 256.

[9] Diyarbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 339.

[10] Tevbe Sûresi, 9/108.

[11] İbn İshak İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 138.

[12] Eyyûb Sabri Paşa, Mir’at-ı Medine, s. 911-924.

Yazar: 
Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.